Şeyh Said’in kardeşi Şeyh Abdürrahim, Dersim’e giderken öldürüldü
Şeyh Said ve yol arkadaşları göstermelik bir mahkemeden sonra, 29 Haziran 1925’te idam edildikten sonra, ailesinden sağ kalanlar da Türkiye’nin çeşitli illerine sürgüne gönderilir. Bir kısmı da diğer Kürt aydın ve siyasetçileri gibi Bın Xetê (sınırın altı) dedikleri Güneybatı Kürdistan’a (Suriye) geçer. Bunlardan biri der Şeyh Said’in küçük kardeşi Abdürrahim efendidir. Abdürrahim Efendi’nin ailesi de o yıllarda Tekirdağ’a sürgün edilir. Hatta oğlu Fevzi Bilgi’nin aktarımlarına göre (S.Ulugana), ‘Abdürrahim Efendi, Tekirdağ’daki ailesine haber göndermiş, Fransızların, yaptıkları politik çalışmalarından rahatsız olduğunu, kendilerini sınır dışı etmekle tehdit ettiğini ama İtalyanların desteğiyle Türkiye’ye geçeceklerini ve Dersim’de bir isyan başlatacaklarını söylemiştir’.
Bu ifadeleri doğrulayan bir çok kanıt var. Şeyh Abdürrahim’in, Suriye’de sürgündeyken, Dersim’de yaşanan vahşi katliama karşı, Dersimlilerin safında savaşmak için, atlı ve silahlı bir grupla ta Suriye’den yola çıkıp Diyarbakır’ın Bismil ilçesine kadar geldiğini, burada ihbar edilmesi sonucu, bir buğday tarlasında kurşuna dizilip, yakıldığını biliyoruz.
Abdülmelik Fırat, Dersim Dergisi’ne verdiği röportajda ‘‘Şeyh Said’in en küçük kardeşi Şeyh Abdürrahim Efendi, 38 hadisesine katılmak üzere Suriye’den geldi; yanında büyük bir grup vardı. Fakat bu grup Diyarbakır Bismil’e geldiği zaman, kendilerinin Suriye’de 5-6 sene beslediği bir Türk subayı onları ihbar etti. Güya onların arkadaşıydı. Askeri birlikler açık bir sahada pusu kurarak onların etrafını kuşattılar ve büyük bir müsademeden sonrası bir tarla içinde onları ateşe verip öldürdüler. Dersimlilerin bu olayı bilmeleri ve unutmamaları gerekir. En azından bu hadise bir araya gelme isteğinin kanıtıdır ve unutulmamalıdır.’’
- Sponsorlarımız -
1938 katliamında tüm ailenin sürgünde olduğunu ve dolayısıyla Dersim’le ilişkilenemediklerini’ belirten A. Fırat; Alevilik, Sünnilik meselesine dair de şunları söylüyor ‘‘Şeyh Said’in babası Hınıs’ın Kolhisar köyünde ikamet etmiştir. Bizim Kolhisar köyümüzün bulunduğu mıntıkada bütün komşularımız Alevi Kürtleridir. Yani Bingöl dağının eteğinde 2-3 köy Sünni’dir. Diğerleri hep Alevi köyleridir. Mesela bizim Kolhisar’a 2 km mesafede Karaağaç köyü vardır ki Alevidir. Eğer bizim ailenin mezhebi taassubu olsaydı -ki hem maddi, manevi nüfuz bakımından güçlü olduğu halde- o mıntıkadaki Kürtleri Sünnileştirme çabası yahut da o yolda bir mücadele olabilirdi. Halbuki böyle bir şey hiç olmamıştır. Onların mezhebi görüşlerine saygı beslenmiştir.’’ (M.Çetin, S.Yeşilgöz, Dersim Dergisi, 2000) (1)

Bir Röportaj
Şeyh Said Kıyamı’nın ardından dağlarda eşi ile birlikte yaşamak zorunda kalan Şeyh Said Hazretlerinin kardeşi Şeyh Abdurrahim Efendi’nin serencamını anlatan Palu ilçesi Akyürek (Mahman) köyünden Hacı Mehmet Şahin, kıyam sonrası bölge halkının çok eziyet gördüğünü, işkencelere uğradığını söyledi.
Hacı Mehmet Şahin’in anlattıkları, kayıtlara geçmeyen tarihi bir gerçeği ortaya çıkardı.
Şeyh Said Efendi’nin kardeşi Şeyh Abdurrahim Efendi’nin, kıyam bastırıldıktan sonra köylerinin çevresindeki dağlarda eşiyle beraber yaşamaya mahkûm bırakıldığını belirten Hacı Mehmet Şahin şöyle konuştu:
Şeyh Abdurrahim Efendi eşiyle birlikte bizim köyün dağlarına gelip sığındılar. Köylülerle birlikte babam, Şeyh Abdurrahim Efendi’den, eşinin köyde kalmasını isterler. Şeyh Abdurrahim Efendi de bu teklifi kabul ederek eşinin köyde kalmasına karar verir.
- Sponsorlarımız-
“Kimse şikâyet etmesin diye Şeyh Abdurrahim Efendi ve eşi her gece bir evde misafir olurlar”
Şahin, babası Molla Zülfü’nün, köylülere, “Herkes Şeyh Abdurrahim Efendi ve eşi Zübeyde Hanımı birer gece misafir etsin ki; kimse kimseyi şikâyet etmesin.” şeklinde yemin verdirdiğini ve bu yöntemle durumu köylülere kabul ettirdiği aktardı.
Şeyh Abdurrahim Efendi’nin hayat hikayesini anlatmaya devam eden Şahin, “Şeyh Abdurrahim Efendi’nin eşi Zübeyde Hanım bu söz üzerine köye getirilir. Şeyh Abdurrahim Efendi de haftada bir defa köye gelir, ihtiyaçlarını karşılar ve tekrar dağlara çıkardı. Çıktığı dağı ve yeri herkes bilirdi. Hatta şimdi bile oraya ‘Şeyh Abdurrahim Efendinin mağarası’ diyoruz.” dedi.
- Advertisement -
“Durumu öğrenen askerler köye baskın düzenleyerek Zübeyde Hanımı alıp götürürler”
Köyün muhtarı olan dedesinin, Şeyh Said Kıyamı’nda yakalanıp cezaevine atıldığını, yerine de 18 yaşındaki babasının muhtar yapıldığını anlatan Şahin, Zübeyde Hanım’ın yakalanma hikayesini babasından dilinden şöyle aktarır:
Zübeyde Hanım 40 gün sürekli bizim evde misafirdi. Bir gün ben Palu’ya gittim. Bizim evimizde olan Zübeyde Hanım da köylümüz Molla Hasan’ın evine götürülür. Oradan da evinde tek başına yaşayan bir kadına misafir olur. O sırada köyü asker basar. Molla Hasan’ı döverler, işkence ederler. Çünkü Zübeyde Hanımın köyde olduğunu biliyorlar. Molla Hasan da yapılan işkencelere dayanamaz ve yabancı bir kadının, falan yaşlı kadının evinde kaldığını söyler. Askerler evi basar ve Zübeyde Hanımı alıp götürürler.
“Bir can yüzünden bir memleket yanmasın diye askere karışmadım”
Şeyh Abdurrahim Efendi’nin, eşinin askerler tarafından yakalandığını duyar duymaz köye geldiğini belirten Şahin, Şeyhin, köylülere şöyle hitap ettiğini aktarır:
Ne kadar asker olursa olsun ben eşimi onların elinden alırdım. Eğer ben böyle yapsaydım, asker köyünüze geri döner ve hepinizi evlerin içine doldurup yakardı. ‘Bir can yüzünden bir memleket yanmasın’ diye askere karışmadım.
Köye baskın veren askerler Zübeyde Hanımı yolda işkenceyle şehid ederler
Askerler, köyden alıp götürdükleri Zübeyde Hanıma yolda işkence ederler. Şeyh Abdurrahim Efendi’nin yerini öğrenmek isteyen askerlerin işkencelerine daha fazla dayanamayan Zübeyde Hanım, sonunda ruhunu Rabbine teslim ederek şehadete erişir.
“Askerler sürekli köyümüze gelir ve yerlerini söylememiz için bizlere işkence ederlerdi”
Şeyh Abdurrahim Efendi ve eşi Zübeyde Hanımla ilgili anıları anlatan Şahin, şöyle konuştu:
Şeyh Abdurrahim Efendi’nin köyümüze yakın dağlarda olduğunu ve köye gelip gittiğini, eşini sakladığımızı bildikleri için askerler köylüleri döver ve işkence ederlerdi. Özellikle köyde tanınan 10 kişiye döver ve ‘Şeyh Abdurrahim Efendi nerede? Eşi nerede? Size ait silahlar nerede?’ diye sorular sorarak işkence ederlerdi. Bizler de kendi aramızda konuşmayacağız dair söz verdiğimiz için konuşmazdık.
Bir gün askerlere komuta eden kişinin, köylülerden 10 kişiyi yanına çağırarak işkenceye başladığını aktaran Şahin, o günlerde yaşananları olayı yaşayanların dilinden şöyle anlattı:
Askerler bizi götürürken yolda işkence ediyordu. Ben dayanamayarak bir başçavuşa para uzattım ‘Yeter artık bizi işkenceden öldüreceksiniz’ dedim. Bizi Yanlızdamlar (Guma) köyüne götürdüler. Yeni kesilmiş hayvan derilerini üzerimize koyarak bizlere işkence etmeye devam ettiler. Komutan, Molla Said adlı kişiyi yanına çağırarak ona birçok soru sorar. Molla Said’in verdiği cevaplar karşısında şaşıran komutan ona şu teklifte bulunur: ‘Sizler Şeyh Abdurrahim Efendiyi bize teslim edin, siz de kurtulun, biz de kurtulalım.’ Bu teklif karşısında Molla Said, ‘Ben onun yerini bilmiyorum, siz bulun!’ karşılığını verince, komutan ona ‘gidebilirsin’ diyor.
“Bu cevap üzerine Molla Said, ‘Bana karışılmayacağına dair bir belge ver ki gideyim. Yoksa yolda askerler beni yine tutup işkence edip hakaret edecek.’ deyince, kendisine gerekli olan belge verilir. Oradan ayrılan Molla Said, Şeyh Abdurrahim Efendi’nin yanına gelerek durumu anlatır. Şeyh Abdurrahim Efendi de ‘Kendinizi bunların zulmünden, işkencesinden koruyun! Nasıl koruyabiliyorsanız kendinizi öyle koruyun.” karşılığını alır. (2)