HACER YALÇIN
Fenomenoloji; kökü itibariyle fenomen kelimesinden gelmektedir. Fenomen (phenomenon) Yunanca’da görünüm anlamına gelen bir terimdir (Bal, 2013, s. 27). Husserl fenomen kavramını “görünen ile görünen şey arasındaki özsel bir bağlılaşım nedeniyle çift anlamlı” olarak tanımlar (Husserl, 2003, s. 42-43). Fenomen kelimesinin iki anlamı vardır. Birinci anlamı, dış dünyanın gerçekte var olduğu ve bu dünyanın duyularımızla hissettiğimiz özellikle de gözlerimizle algılayabildiğimiz bir şey olduğudur. İkinci anlamı ise, henüz izah edemediğimiz veya anlayamadığımız sıra dışı bir şey olduğudur. Bu anlama göre insanlar duyuları aracılığıyla bağımsız bir gerçekliğe sahip olmayan fiziki dünyayı anlayacak ve yorumlarıyla yeniden yaratacaklardır (Slattery, 2012, s. 232). Slattery’in de belirttiği gibi fenomenoloji, belli bir fenomenden etkilenen ve etkisi olmayanlarında bağımsız olarak tanımlaması sonucu elde edilen ortak bir kabuldür. Fenomenoloji, “Birey ve onun bilinçli deneyimleriyle başlayan ve daha önceden var olan kabuller, ön yargılar ve felsefi dogmalardan kaçınmaya çalışan bir yöntemdir. Fenomenoloji olayları (görünüşleri) toplumsal aktörler tarafından ‘doğrudan doğruya’ algılandığı şekilde inceler” (The Encylopedia of Sociology, aktaran Wallace ve Wolf, 2004, s. 297).
Fenomenoloji, öğrenmiş olduğumuz sanıları sorgulamadan kabul etmemizi istemektedir. Bunun yanı sıra dünyaya farklı bakışımızı ve dünyada bulunuşumuzun asıl nedenini sorgulamamızı sağlamaktadır. Konuyla ilgili olarak Wallace ve Wolf (2004, s. 297) şu örneği vermektedir. Örneğin kitap okurken birisi okuduğunuz nesnenin size nasıl göründüğünü sorduğunda, siz bu sorunun saçma olduğunu düşünüp cevabı herkesin bildiğini belirteceksinizdir. Biz bu kitap düşüncesine, fenomenologların ifade ettiği gibi, “dünya içerisinde nasıl bulunacağımızı” sosyalleşerek öğreniriz. Size bu soruyu soran kimsenin uzaydan geldiğini öğrenince bu soruyu ciddiye alıp, kitap terimini anlatmaya başlayacaksınız. Bu bakış açısı da bize bu örnekte anlatılmak isteneni yani kısacası, yabancı bir ülkeden ya da uzaydan gelen bir ziyaretçi rolünü almamızı ister. Bazı kaynaklarda bu bakış açısı turist bakış açısı (bkz. Urry, 2009) olarak da ifade edilmiştir. Turist bakış açısında birey yabancı bir ülkeye gitmiş gibi hareket eder, orada bulunan her şey ona yabancı olduğu için her şeyi sorgular ve anlamaya çalışır. Fenomenologlarında ele aldıkları olguya bu bakış açısı gibi bakması istenmektedir.
Fenomenoloji teriminin anlamı incelendiğinde farklı tanımlamaların yapıldığı görülmektedir. Fenomenolojiyi açıklayan bu tanımlamalara baktığımızda; Husserl’e göre fenomenoloji bir felsefedir (Patton, 2014, s. 104). Husserl, fenomenolojiyi refleksiyon olarak belirtir. Yaşantı refleksiyonu olarak tanımladığı fenomenolojiyi, “algıya uygun olarak kavranan şey, yalnızca var olan ve algılayan bakışın içinde süren bir şey olarak değil, daha önce, bu bakış kendisine çevrilmeden önce, var olan bir şey, bilincin durmadan akıp giden intensiyonel bir yaşama olduğunu açığa çıkarmak” olarak tanımlar (Husserl, 1973, s. 142). Lincoln’a göre ise bir araştırma paradigması, Harper’e göre ise sosyal bilim analitik bakış açısı ya da yönelimidir. Moustakas fenomenolojiyi araştırma yöntemleri çerçevesi olarak tanımlarken, Creswell ise fenomenolojiyi temel bir gelenek olarak belirtmiştir (Patton, 2014, s. 104).
Fenomenolojinin temellerini araştırıldığında; fenomenolojiyi ilk başlatan kişinin Franz Brentano4 olduğu fakat asıl kurucusu ve temsilcisi olarak ilk akla gelen ismin Edmund Husserl5 olduğu görülmektedir (Husserl, 2003, s.7). Husserl fenomenoloji yöntemini birbiriyle kesişen olgu-öz ve real-irreal iki temel ayrımdan yola çıkarak açıklamıştır. Husserl’ e göre fenomenoloji ne olgularla ne de gerçeklikle ilgilenir. Ona göre bir olguyu kendisi yapan öze ulaşabilmek için öncelikle “doğal bir tavır almanın genel savları”nın (ayraç içine alınması) bir kenara bırakılması gerektiği üzerinde durmuştur (Husserl, 2003, s. 18-19). Parantez içine alma Husserl’inde ifade ettiği gibi bir yana bırakma anlamındadır. Husserl, bizim dışımızdaki gerçekliğe ilişkin söylediklerimizi ayraç içine alarak öze ulaşacağımızı belirtmiştir (Sarsmaz, 2018, s. 81-82). Husserl, ele aldığımız olguları olduğu gibi görmek için kişilerin kendi önyargılarından uzaklaşması gerektiğini, önyargılarından uzaklaşan kişilerinde asıl gerçekliğe ulaşacağını açıklamıştır. Husserl bu gerçekliği öz kelimesiyle tanımlamıştır.
- Sponsorlarımız -

Felsefenin özel bir alanının var olduğunu ileri süren Husserl, sadece ileri sürmekle de kalmayıp araştırmalarıyla da göstermiştir. Husserl felsefenin kendine has bir alan olduğunu ”Var olan felsefelerden ya da onların eleştirisinden değil, fenomenlerden hareket etmeli, fenomenlere, şeylere dönmeli” ifadesiyle açıklamıştır (Husserl, 1995, s. 11-12). Husserl ’in “şeylere dönelim” çağrısı en iyi bilinen sloganlarından biridir. Bu sloganla özellikle sosyologların bir olay ve olguyu ele alırken, toplum tarafından benimsetilmeye çalışılan düşünce ve kültürü sorgulaması, kendi ön yargılarından uzak durması gerektiğini ifade etmiştir. Ona göre şeylerin bize öğretildiği gibi olduklarını sorgulamadan hemen kabul etmemiz doğru değildir. Öğretilmiş bilgilerimizi yeniden sorgulamamız gerekmektedir (Bottomore ve Nisbet, 1997, s. 499).
Fenomenolojinin bu sorgulama düşüncesi, sosyolojik ortama yeniden girmesini sağlamıştır. Husserl ’in öğrencisi olan, Schutz6 da bu sorgulama düşüncesinden yola çıkarak fenomenolojik yöntemin sosyolojide uygulanabilirliğini ifade ederek fenomenolojik sosyolojinin öncüsü olmuştur (Sarıkçıoğlu, aktaran Özalp ve Ergen, 2017, s. 205). Schutz’un fenomenolojik sosyolojinin öncüsü olarak anılmasında çalışmalarının, felsefi yönünü artırmak için Husserl’in fenomenolojisine başvurmuş olmasının etkisi vardır (Sofuoğlu, 2009, s. 231). Schutz’un ilk önemli eseri toplumun incelenmesinde özgün bir fenomenolojik yaklaşım getirme iddiasıyla kaleme aldığı “Toplumsal Dünyanın Fenomenolojisi” adlı eseridir (Swingewood, 2010, s. 289). Schutz bu eserinde toplumsal dünyayı, yaşam dünyası ve günlük yaşam olarak iki boyutta ele almış ve bunlar üzerinde odaklanmıştır. İnsanların bu dünya içinde toplumsal gerçekliği yarattığını ve kendilerinden önce gelenlerin yaratmış oldukları önceden var olan toplumsal ve kültürel yapılar tarafından da sınırlandırıldığını ifade etmiştir (Rıtzer ve Stepnisky, 2014, s. 219). Husserl, insanın yaşantı dünyasının özüne ulaşmak ve onu görünür kılmak için çabalamıştır. Schutz ise Husserl’in bu düşüncelerini çalışmalarında kullanmış ve sosyal dünyamızda bizleri bir arada tutan şeylerin nasıl tuttuğunu incelemiştir (Slattery, 2012, s. 233). Yukarıda felsefi kökenleri olan fenomenolojinin tanımına ve tarihçesine kısaca yer verilmiştir. Bir sonraki başlıkta ise nitel araştırma desenlerinden biri olarak fenomenoloji ele alınacaktır.