Alihan Demir
Orta sınıf dediğimiz, sizlerin bileceği gibi genellikle memur olup ne zengin ne fakir iki arada bir derede sıkışmış orta gelir düzeyinde gruptur. Bu yazımda bu sınıfın derin tahlilinden ziyade gözle görülen ve çokça karşılaştığımız davranışlarını açığa çıkarmayı amaçladım. Belirgin karakteristik özelliklerini göstermek kadar bu sınıfın kronikleşmiş ve zaman zaman basitleşen davranışlarına ayna tutmak istedim. Baştan söyleyeyim sevgili okur, okurken anlattığım birçok davranışı bulacağınız bir komşunuz arkadaşınız mutlaka çıkacaktır ama bu yazının bir amacı da buradaki özelliklerin bizzat ne kadarının sende olduğunu düşünmeni isterim.
Orta sınıfın en belirgin özelliklerin başında kendisine yöneltilen olumsuz eleştirileri üstlenmemektir hatta bu eksiklikleri genellikle başkasında görme merakıdır. Bu yüzden sevgili okur bunları açıklarken bizzat senden de faydalandığımı söyleyeyim. Sonra alınmaca darılmaca olmasın. Mesela orta sınıf iyi kötü bir takım tutar. Geliri tutuğu takımın ancak çakma ürünlerini alacak kadardır. Bu lisanssız ürünleri üstüne geçirdiği gibi takımı satın aldığını düşünmeye başlar. Tıpkı bir siteden bir ev aldığında kendini sitenin sahibi hissetmesi gibi dahil olduğu topluluklarda sesi fazlaca yüksekten çıktığı çokça görülür. Maç izlemek için eve aldığı ücretli şifreli kanallarla bile övünebilir.
Toplumun alt gelir grubuna üstenci yaklaşır. Temizlikçiye, kapıcıya, işportacıya veya esnafa üsten bakıp onları cahil olmakla suçlar. Ona göre bitirdiği üniversite çağın en önemli ve son eğitim basamağıdır. Üstlerine karşı kibar astlarına karşı had bildirme telaşındadır. Kendisine ‘’ Hocam’’ denildiği anda içten içe gururlanır ve her şeyin nasıl yapılması gerektiğine dair uzman kesilir. Komşularının en ufak bir sesine medeniyet nutukları atarken kendi yaptığı gürültüyü özgürlükle açıklar. Kimi nerede ve nasıl rahatsız ettiğine dair bir fikri ve özeleştirisi yoktur. Başkasında gördüğü kusuru bir gün sonra kendisi için hak olarak görebilecek kadar muhakemeden ve empatiden uzaktır.
Ayda yılda bir kiraladığı bir otel odasından ayrılırken gözü birkaç kullanımlık olan şampuanda veya havludadır. Bunları valize doldurup eve aşırmanın telaşına düşer. Bunu yapamazsa verdiği ücretten dolayı kazıklandığını düşünür. ‘’Çantama atsam kim fark eder ki’’ sorusunu kafasında tatil boyunca kurgular.
- Sponsorlarımız -
Okur yazar hatta aydın kimliğini taşıdığını ima etmek için ucuz ve popüler kitapları çantasında taşır taşımasına ama okumaz. Daha kötüsü ise okumasıdır. Okuduğu bir eser hakkında uzun süre yorum yapar ve konuyu bir şekilde bu esere getirerek diğerlerinden daha entellektüel olduğunu göstermeye çalışır.
Siyasi bilgisinden yetersizliğinden dolayı açıklayamadığı düzen ve iktidar ilişkilerinden alt sınıfa ait ‘’dıj güçler’’ klişesinden uzaklaşır ama kendisince daha derinlemesine bir alana denk gelen ‘’derin devlet’’ ifadesiyle her konuyu bir sonuca bağlar. Bu anlamda ya ilkel milliyetçi ya da seküler cumhuriyetçi takılır hatta daha genel geçer akçe olan demokratlığı, hümanizme bulayarak evrensel insan haklarına saygılı olduğunu belirterek herkese mavi boncuk dağıtır. Gel gör ki ne tarihine ne de milliyetine dair herhangi çevreden duyma bilgi dışında bildiği bir şey yoktur. Demokratlığı konu Kürtler, Ermeniler veya Aleviler oluncaya kadardır. Dünyanın öbür ucundaki Afrikalı’ya istediği hakkı, etle tırnak gibiyiz dediği bu gruplara çok görür. Bu anlamda sisteme düzene muhalif görünmeyi sever sadece. Bu karşıtlık, onu sosyalizme götürmez çünkü birikimi burada top koşturmasına izin veremez. Burada çok zorlandığı zaman fabrika ayarlarındaki ırkçılığa ya da yobazlığa sığınır. Aydın olmak ister ama bunun için gerekli eylemsellik ve tutumdan uzaktır.
İstediği kuaföre berbere gidince, haftada bir mangal yakarsa, eli kalem tutan bir iş tuttukça, krediyle bir eve girince veya arabasında yakıtı olduğu sürece kendini özgür olarak bilir. Kapitalizmin boynuna doladığı zincirlerinden habersiz özgür olduğunu düşünür. Burada medyanın yalanlarına bir inanmasa da diğerine inanarak seçici olduğunu düşünür. Reklamların ve sosyal medyanın etkisiyle köy yaşamına meraklıdır. Bungalova ve köy kahvaltısına gitmeyi çok ister. Kamp ateşi yakıp doğada kafa dinleme romantizmini çokça yapar ama bunu tecrübe etmez çünkü iki günden fazla burada dayanamayacağını en iyi kendisi bilir.
Kültürel ve sanatsal etkinliklere katılmaz ve vakit bulamadığı bahanesiyle bunu saklamaya çalışır. Tesadüfen yılda bir kere tiyatroya giderse tiyatro üzerine konuşacak kadar derinlemesine bir argüman üretebilir ve kendini sanatsever olarak tanıtabilir. Oysa güncel herhangi bir sanat akımı hakkında ne bir fikri ne de bir yorumu vardır. Çünkü herhangi bir alanla ilgili asla teorik eser okumaz. Makalenin ne olduğunu üniversitede unutmuştur zaten. Bilimsel konuların başlığına göre birer klişe cümlesi her zaman hazırdır. Bu sınıf için bilim, ‘’ Tesla veya Mars’’ tır. Burada kuracağı bir cümleyle alana hakim görünmeyi sever. Avrupa ile kıyaslandığında su götürmez farklar üzerinde derinlemesine bir özeleştiri yapamadığından ’’ Adamlar yapıyor abi!’’ yorumundan öteye geçemez. Aldığı eğitim, kendi kendini kandırmayı başarabilen yeteneğine zenginlik katar.
Bilim, sanat, felsefe ayırt etmeksizin ve herhangi bir konuda herhangi bir eseri olmadığı halde herbologtur. Her konuda uzmanı kıskandıracak kadar öznel ifadelerle yorum yapar. Bilmedikleri bir konu yoktur. ’’Bilmiyorum. ‘’dedikleri bir konuda yine de ‘’bence’’ diyerek kesin sınırlar çizerek yargısız infazda bulunabilirler.
- Sponsorlarımız-
Elhamdülillah Müslümandır ama bırakın İslam’ın şartlarını yerine getirmeyi ezberden bunları bile doğru düzgün sayamayıp bocalar. Daha derin birikime sahip olanlar bir sonraki aşamada farz ile sünneti karıştırır. Bu ezberlerle ‘’Hepimiz Türk’üz.’’ derler ama Türk sözcüğünün nereden nasıl türediğini bile merak etmezler. Araştırma zevki ve yeni bilgi karşısında kendini değişime dönüşüme sokacak devrimci bir tutumdan uzaktır. Bu konuda hamaseti bilinçaltından üretmeye devam eder. Hele hele kronoloji bilgileri fecidir. Mısır piramitlerinin Türkiye’de olduğunu düşünen birçok üniversite mezunu olduğunu siz de takdir edersiniz ki vardır.
Çocuğuna ağırlıkla iki isim takarak bu isimler sayesinde çocuğunun daha ileri bir noktaya geleceğini düşünür. Buraya nurlu, yiğitli, efeli gibi afilli isimler seçerek kendi dünyasını çocuğu üzerinde yaşatmayı amaçlar. Çocuğunun her türlü bozuk davranışını görmezden gelerek öncellikli olarak onun çevresini ve eğitimini üstlenen grupları suçlamayı daha mantıklı görür. Gönderdiği genetiği ve çocuğuna rol model olmayı asla sorgulamadan çocuğunun özel bir yanı olduğunu hep düşünür. Bu yüzden çocuğunu özel okula göndermeyi hedefler ve bunu yapınca ayrıcalıklı bir sınıfa dahil olduğunu düşünür.
Her zaman mutlaka yüksek yerlerde bir tanıdıkları vardır. Daire başkanının oğlunun arkadaşıdırlar. Şube müdürünün vekili komşusudurlar. Belediye başkanının akrabalarıdırlar. Bu tamlama grubu say say bitmez. Bilinen bir kişinin prestijli olduğunu düşündüklerinden bu saygınlıktan kendilerine pay çıkarmada mahirlerdir.
- Advertisement -
Yogayla, kahve görselleriyle, fal ile, astrolojiyle, motivasyon videolarıyla süslü görsellerin altına süslü cümleleri bulup yerleştirir. Burada bilgiç ve ulaşılmaz bir kimliğe bürünür. Kendi gerçekliğinden çok uzakta bir kimliğe konumlandırılmayı arzular. Dedikodu yapmayacak kadar medeni görür kendisini ama dedikodusuz da yapamadığından kısa cümlelerle başlıklar halinde içini rahatlatıp geçer.
Esnaftan daha iyi ticaret yapabileceğini düşünür ve sürekli olarak sermayesinin olmadığından yakınır. Sermayesi olsa kimsenin kendisini durduramayacağına dair oldukça ilginç ve renkli fikirleri vardır. Bu yüzden telefonda mutlaka bir alım satım sitesi, borsa hesabı bulunur. Hatta bir adım ileri giderek pekmezden yumurtaya cevizden peynire kadar bir şeyler satmaya yatkındır. Fazladan galericilik ve emlakçılık işleriyle ilgilenmeyi ihmal etmez.
Sosyal eğlenceleri güne girmek, halı sahada maç yapmak, alışveriş merkezlerini gezmek ve yaylaya çıkmaktan öteye geçmez. Bir müzeyi gezmeyi veya bir konferansa katılmayı zorunluluk olmadıkça düşünmez. Şehrin tüm noktalarını iyi bildikleri halde müzeleri, tarihi alanlarının nerede olduğunu bilmez.
Özetle orta sınıf, üst sınıf gibi görünmeyi çokça sevdiğinden dolayı çırpındıkça eleştirdiği alt sınıfın daha kötü davranış tiplerine dönüşür. Nuri Bilge Ceylan’ı tanıyor musunuz? Sorusuna ‘’üçünü de tanımıyorum. ’’ diyen garibanla dalga geçer ama dünyanın izlediği ve ödüllendirdiği bu yönetmenimizin bir filmini izlemez. Eleştirmeyi çok sevdiği gibi eleştirildiğinde de küser. Küsmemek dileğiyle…