DR. ÖMER ULUÇAY
Katl (Ar.“öldürme” ve ‘āmm “umûmî, genel”, ḳatl-i ‘āmm): Hiç kimseyi sağ bırakmadan öldürme, kılıçtan geçirme. Kırım. Bir defada çok sayıda öldürmek. (Nicelik ve tesadüf veya aniden/birden karar vermekle yapılan çoklu öldürmek.)
Pogrom (etnik temizlik, soykırım, jenosit): Pogrom ; (İng. özellikle bir azınlık grubuna yönelik kat-liam-Rusça’dan alınma. Rusça: Pogromit; kargaşa, kargaşa çıkarmak, tecavüz etmek, kavga çıkarmak. Projeli, planlı, programlı, hazırlanmış, çok boyutlu bir amacın tatbik safhalarını anlatır. Kalitatif-Kantitatif-Programatik kitlesel yok etmek demektir.
Görüldüğü üzere “Katliam”, tesadüfidir, sistematize değildir, ideolojik bir yanı yoktur. Depremde, trafik kazalarında, toprak kaymasında, büyük yangınlarda, sel felaketlerinde ‘Katliam şeklinde’ ölümler(her yaş ve cinste, çokça sayıda ölüm/öldürme) olabilir. Bunun yanında sistematize edilmiş, stratejisi çizilmiş, projesi-planı yapılmış, programı hazırlanmış, pratiği/uygulaması yapılan bir ideolojinin parçası olarak da katliam yapılmış olabilir. Pogrom/soykırım, önceden hazırlanmış bir ideolojinin/programın sonucudur.
- Sponsorlarımız -
*
Soykırım, uluslararasında bir “insanlık suçu” olarak kabul edilmektedir ve bunu cezalandırmada zamanaşımı yoktur. Özellikle XX.yy savaşlarında ve iktidar mücadelesinde, birçok devlet uygulamasında söz konusu olmaktadır. XX.yy başlarında, Osmanlı toplumu bakiyesinin yaşadığı topraklarda kurulan Türkiye Devleti de bu suçlamaya muhatap kalmakta ve birçok devletlerin Meclislerinde bu yönde siyasi kararlar alınmış bulunmaktadır.
Türkiye, Kurtuluş-Kuruluş döneminin bakiyesi olarak bir asırdır bu soruya/soruna muhataptır ve şiddetle ret etmektedir. Türkleştirme Stratejisi, Projesi, Planlaması, Programı, Uygulama sonuçları “soykırım” açısından değerlendirilmekte ve suçlanmaktadır. Bu zamana ilişkin “Yazılı ve Sözlü Tarih” çalışmaları bir karşıtlık içindedir. Arşivler buna göre düzenlenmiş ve devletçe, tarafsız/ilmi bir heyetin inceleyip gerçeği saptaması için gerekli davetler yapıldığı halde, rağbet görmemiş ve yabancı Meclislerde “Soykırım” yapıldığına dair kararlar alınmaktadır. Tartışma ve olay siyasaldır.
Türkiye devlet yetkilileri bir “beka/varlık” sorunu içinde bulunduğumuzu ve “Yeniden Milli Mücadele” içinde olduğumuzu ifade etmekte ve son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın kabul (28 Ocak 1920) ve ilan (17 Şubat 1920) ettiği “Misak-ı Milli” sınırları yeniden gündem ve ‘Cumhuriyet Ordusu’na operasyon sahası olmaktadır. Hal böyle olunca, bir asır önce yaşanmışlar da tekrar söz-konusu olmaktadır. Gerçekte bugün yaşadıklarımızın bir kısmı da geçmiş dönemi anımsatmaktadır.
ABD’nin Global stratejisine göre hazırlanmış “Büyük Ortadoğu Projesi”ne(BOP) uygun olarak komşularımız üzerinde askeri harekâtlar/savaşlar yaşanmaktadır ve nihayet Türkiye de bunlara dâhil olmuştur. Bu süreçte; sınır ötesi güvenlik hattı, güvenli bölge tesisi, göç ve bunların idaresi/iskânı, işgal ve ilhak, nüfus mühendisliği, askeri üslerin tesisi, ekonomik (serbest piyasa ekonomisi), enerji bölgeleri ve yolları ile siyasi (iltica, göçmen, vatandaşlık) birçok önlem tartışılmakta ve üzerinde pazarlıklar yapılmaktadır.
- Sponsorlarımız-
*
XX.yy başlarında özellikle I.Dünya Savaşı ve sonrasında; yıkılan İmparatorlukların topraklarında “Ulusal Devlet”lerin kurulması ve bunların ideolojilerine uygun bir topluluk “inşa” etmek girişimleri, içerde çatışmalara ve soykırımlarına sebep oldu. Savaşın zayiatından daha ağır ve gayrı insani olan, farklı ülkelerdeki bu uygulamalar, II.Dünya Savaşında daha da hız kazandı. Bunu önlemek amacıyla “İnsan Hakları” kavramı öne çıktı. Bu yeni felsefeye uygun evrensel örgütlenme oldu. Milletler Cemiyeti yetersiz kalınca, onun yerine Birleşmiş Milletler Cemiyeti ve koşut olarak evrensel birçok örgüt de kuruldu. Neo-Kolonyalizmin/Sömürgeciliğin bu yeni aşamasında bugünkü durumuyla BM örgütü, dünya sorunlarını çözmekte yetersiz kalmış durumdadır ve çıkış yolları aranmaktadır. “Tecdit”-Yenilenme her yüzyılda bir olmaktadır. Dünya yeni bir düzeni kurmaya/doğurmaya namzettir. Dünya kaynakları yeniden paylaşılmakta ve bu amaçla düzen bozulmuş, “fillerin boğuşmasıyla otlar ezilmektedir”.
II- XX.yy Sorunu Olarak “Soykırım” devam etmektedir
- Advertisement -
Soykırım, kapsamı itibariyle daha da genişlemiştir: Beşeri/etnik, kültürel, ekonomik, çevresel (ekosid) başlıkları altında incelenmekte ve buna karşı mücadele edilmektedir.
Soykırım/jenosit; Polonya Yahudisi bir hukukçu olan Raphael Lemkin tarafından, Yunanca “ırk”, “soy” anlamına gelen génos ile Latince “katletmek” anlamına gelen “cide” sözcükleri birleştirilerek oluşturmuştur(1944).
R.Lemkin;”İşgal Altındaki Avrupa’da Mihver Devletleri’nin Yönetimi” adlı eserini ABD’de yayınladı (1944) ve bu kitapta, Nazi Almanya’sının işgali altındaki topraklarda, Alman yönetiminin uygulamalarını “soykırım/genosite” bakış açısıyla değerlendirdi, terim hemen kabul gördü. Bu çalışma ve kavramlaştırma, Nürnberg Mahkemeleri’nin hukuki temelini oluşturdu.
R.Lemkin’e göre Soykırım; bir milletin anında yok edilmesi şeklinde olmasa da ulusal bir grubun yok edilmesi amacıyla onun elzem yaşam kaynaklarının yok edilmesini de kapsamaktadır. Bu tür bir planın hedefi; ulusal topluluklara ait siyasi ve toplumsal kurumların, kültürün, dilin, millî hislerin, dinin ve iktisadi varlığın tahrip edilmesi ve bu gruplara dâhil kişilerin bireysel güvenlik, özgürlük, sağlık, onur ve hatta yaşamlarının yok edilmesidir.
“Soykırım(jenosit, genosit); ırk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum veya başka herhangi bir ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya topluluk bireylerinin, yok edicilerin çıkarları doğrultusunda, bir plan çerçevesinde ve yok edilmeleri niyetiyle girişilen eylem ve sonuçlarının bütünüdür”.
Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde (SSECS) bu suçun hukuksal bir tanımı yapılmıştır(1948). Jean-Paul Akayesu’nun, Taba kasabasının belediye başkanıyken iştirak ve idare ettiği olaylardaki uygulamalar, “soykırım suçu” kapsamında görülerek, tarihte ilk kez “soykırımı suçu”na mahkûmiyet kararı verilmiştir(2 Eylül 1998).
Sözleşmenin 2. Maddesine göre soykırım unsurları şöylece sıralanmıştır: Soykırım; “Ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle girişilen şu hareketlerden herhangi biridir. Suçun unsurları özetlenmiştir:
1-Topluluğun üyelerinin öldürülmesi,
2- Topluluğun üyelerine ciddi bedensel, zihinsel hasar verilmesi,
3- Topluluğun yaşam koşullarının topluluğun bütününe veya bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak kasıtlı olarak bozulması,
4- Topluluk içinde yeni doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması,
5- Topluluktaki çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi” şeklinde tanımlamaktadır.
Soykırım, Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası hukuk açısından suç haline getirildi (1951), buna rağmen bu tarihten beri dünya çapında gerçekleşen soykırım olaylarında 12 milyondan fazla sivil öldürüldü.
Aşamaları ve engelleme çabaları:
Soykırımın gerçekleşmesi için bazı ön koşulların olması gerekir. Öncelikle; insan hayatına bir değer vermeyen, bir millî kültüre ve üstün olduğu varsayılan bir ideolojiye sahip totaliter bir devlet, bürokrasi, beşeri ve maddi kaynakları ile buna destek olan bir kitle olmalıdır. Baskın toplum, potansiyel kurbanlarını “öteki” görmekte ve aşağılamaktadır(aşağılama sıfatları: Paganlar, ilkeller, yontulmamış barbarlar, kâfirler, yozlaşmışlar, dinsel sapkınlar, aşağı ırk sınıf/devrim düşmanı, eşkıya, şaki, terörist vb.).
Soykırıma kalkışmak için; faillerin güçlü, merkezi bir otoriteye ve bürokratik örgütlenmeye, bunun yanında eylem için hastalıklı bireylere ve suçlulara da ihtiyacı vardır. Ayrıca, kurbanlara yönelik yoğun, hedef gösteren, aşağılayan bir medya gereklidir. “Öteki ”ne karşı, karalama ve aşağılama kampanyası yapılmaktadır. Yeni kurulan devletler veya iktidarlar hakimiyet kurmak ve muhaliflerini yok etmek amacıyla; bu çeşit eylemleri, organizasyonu yapmaktadırlar.
Soykırımın yapılmasında ve önlenmesindeki Aşamalar
BM/Genocide Watch’ın (BM-Soykırım Gözlem Örgütü) başkanı Gregory Stanton, “Soykırımın 10 Aşaması” isimli bir rapor sundu (1996). Bu raporda, soykırımların “öngörülebilen fakat engellenebilinir” 10 aşamada gerçekleştiğini açıklanmaktadır:
1- Sınıflandırma: İnsanlar “bizler ve onlar” diye bölünür. Çare: Bu aşamada ayrımları aşacak evrensel kurumlar geliştirilmelidir.
2- Simgeleme: Nefretle birleştiği zaman simgeler, dışlanan topluluğu etkiler. Çare: Nefret simgeleri ve nefret sözleri hukuki olarak yasaklanmalıdır.
3- Ayrımcılık: Sınıflandırma ve simgeler verme, ayrımcılık için yöntem olunca sorun ortaya çıkar. Bu durum, toplumsal sistemin verdiği hak ve imkânlardan bir topluluğun sistematik olarak mahrum bırakılmasıyla sonuçlanır.
4- Aşağılama: Bir topluluğun üyeleri diğer topluluğun insanlığını inkâr eder. Hedef topluluğun üyeleri hayvanlar, parazitler, böcekler ya da hastalıklarla özdeşleştirilir. Çare: Yerel-evrensel olarak nefret söylemi lanetlemelidir. Soykırımcı liderlerin uluslararası yolculukları yasaklanmalıdır.
5- Örgütlenme: Soykırım her zaman örgütlüdür. Özel ordu birlikleri ya da milisler genellikle eğitilir ve silahlandırılır. Çare: BM; bu hükûmetlere ve kişilere silah ambargosu uygulamalı, ihlalleri takip için komisyonlar kurmalıdır.
6- Kutuplaşma: Nefret grupları kutuplaştırıcı propagandalar yayınlar. Çare: Radikallerin darbe yapmasına engel olunmalıdır.
7- Hazırlık: Kurbanlar etnik ya da dinsel kimlikleri nedeniyle belirlenip ortaya çıkarılırlar. Çare: Soykırımı önlemek için “acil durum” ilan edilmelidir.
8- Zulüm: Mağdur topluluğun mensuplarının peşine düşülür. İşkence, tutuklama, aç bırakma şeklinde eziyetler, sistemik ve yaygın olarak tatbik edilir.
9- İmha: Soykırımcı katillerin gözünde, hedeftekiler/kurbanlar insan değildir ve “imha” edilmelidir. Çare: Soykırımı önlemek için, BM’nin ağır silahlı gücü, etkin olarak müdahale etmeli, güvenli bölgeler ve mültecilerin kaçacağı yollar yaratılmalıdır.
10- İnkâr: Soykırım failleri, herhangi bir suç işlediklerini inkâr ederler. Çare: Bu inkâra karşı, uluslararası ya da ulusal mahkemelerce gerekli cezalar verilmelidir.
*
Ebru Çoban, “Uluslararası Hukukta Soykırım Suçu ve Suça Zemin Hazırlayan Toplumsal Yapılar: Ruanda Örneği” adlı uzun ve kapsamlı çalışmasında; XX.yy’da teknolojinin ilerlemesi ve atomik silahların yapılması ve kullanılmasıyla kitlesel şekilde öldürmenin kolay olduğuna ve aynı zamanda iletişim aygıtlarıyla haberin kısa zamanda dünyaya yayıldığına işaret etmektedir. Bu noktada; “insan hakları” kavramının önem kazandığına ve bu başlık altında olayların izlenip yorumlandığına; modern devlet organizasyonunun ileri düzeyde olduğuna işaretle, “kitlesel şiddet” uygulamanın kolay ve yaygınlaştığına dikkat çekmektedir. Şiddet çeşitlenmiştir, kapsamı genişlemiş ve yaygın duruma gelmiştir. İdeolojik devlet yapısı ve bürokrasi, ileri teknoloji, suçun cezasız kalması, muhalif olanların bertaraf edilmesi altyapıyı oluşturmaktadır. XX.yy’ın ürünü olan bu yeni duruma/suça, soykırım (pogrom, jenosit) denilerek tanımlanması yapılmış ve evrensel bir düzenleme (Uluslararası Ceza Mahkemeleri) yapılmıştır. Zygmunt Bauman’a göre, “soykırım suçunun kendisi modern toplumun bir sonucudur”. Ruanda’daki soykırım örnek olarak incelenmektedir.
Tolgahan Alpyavuz “Soykırım Suçu” isimli makalede, “soykırım suçunu ve süreci tanımlamaktadır: ““Suçların suçu” olarak nitelendirilmiş olan soykırım; genel ve hukuki olmayan manada bir grubun kısmen veya tamamen yok edilmesidir. Nazi Almanya’sında, Yahudiler başta olmak üzere, çok sayıda etnik topluluğa karşı yürütülen menfur eylemler soykırımdır. Fakat bu tarihte soykırıma ilişkin milletlerarası bir düzenleme olmadığından, yapılan yargılamada Nüremberg Askeri Mahkemesi, eylemi “İnsanlığa Karşı Suçlar ve Savaş Suçları” kapsamında değerlendirmiştir. Son dönemde ise Bosna-Hersek’te Boşnaklara karşı, Ruanda’da Tutsiler’e karşı yapılan vahşet düzeyindeki eylemler ilgili mahkemeler nezdinde Soykırım olarak nitelendirilmiştir. Soykırım, Milletlerarası Hukuk(MAH) bağlamında ilk kez BM Genel Kurulunda suç olarak kabul edilmiş (11 Aralık 1946/96 sayılı karar) ve ilgili BM Organınca “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (SSÖCS)” hazırlanmıştır.