ENGİN DEMİR
İnsan türü ortaya çıktığı dönemden bugüne belli aşamalar kaydetmiş ve her seferinde elde ettiği bilgiyi yeni bir durumda kullanarak daha iyi şartlarda yaşamaya çalışmıştır. İlk dönemlerinde “barbar” ya da “vahşi” olarak adlandırılan insan zamanla daha iyi şartlarda yaşamaya başlamış ve “uygar” sıfatını kazanmıştır. Uygarlığa geçiş ise insanın avcı-toplayıcılıktan vazgeçip yerleşik yaşama başlamasıyla mümkün olmuştur. Uygarlık, temelde bir durumdan daha üst bir duruma geçişi ifade eder. Bu bağlamda uygarlığın müspet bir anlam taşıdığını söylemek yanlış olmaz. Peki, bu durumda uygar olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Evet, bu tanımlara göre tarihsel süreç boyunca aklını ve yeteneklerini kullanarak sürekli ilerleyen insanoğlu uygar bir seviyeye gelmiştir. Günümüzde hukukî kurallar ve bir sözleşme etrafında birleşen biz insanlar uygar topluluklarız. Peki, uygar olmaktan ne derece memnunuz veya aslında ne kadar uygarız?
Uygar olmak her zaman ve her şartta iyi bir durumu ifade etmeyebilir. J. J. Rousseau insanların uygarlıkla birlikte kendi aralarındaki eşit durumun ortadan kalktığını ve mülk sahibi olmakla birlikte onlar arasında efendi-köle ilişkisinin ortaya çıktığını söyler. Uygarlıkla birlikte eşitsizlik ortaya çıkmış ve bireysel karar alma gücü yok olmuştur. Uygar bir toplumda herkes bir başkasına bağımlıdır ve bu yüzden hiç kimse özgür değildir (Erkek, 2015). Günümüz uygar toplumlarında karar alırken özgür olduğumuzu iddia etsek de aslında pek çok otoritenin (din, ahlak, devlet) baskısı altında tercihler yapıp hayatımızı şekillendiriyoruz. Yine İmmanuel Kant, “Aydınlanma Nedir?” adlı yazısında aydınlanmayı insanın ergin olmama durumundan kurtulması olarak açıklar. Fakat bu ergin olmama durumu akılsızlık değil bir başkası olmadan aklın kullanılamamasıdır. Burada da temel sorun aklın kendisinde değil insanın aklını bir birey olarak tek başına kullanma kararlılığını ve cesaretini gösterememesindedir (Evrensel, 2014). Dolayısıyla hayatın her noktasında ilerlemiş ve başarılı kabul edilen insan, aslında pek çok varoluşsal problemle karşı karşıyadır. Uygarız çünkü önceleri bir “kaos” düzeninde yaşarken bugün toplumsal kurallarla ve hukukî normlarla yaşıyoruz. Fakat asıl sorun bu düzenin ne kadar iyi olduğudur.
İnsanı bir pırasadan ayıran özellikleri onun uygarlıkla bağını ortaya koysa da çeşitli uygarlık problemlerini de beraberinde getirmektedir.
ENGİN DEMİR- Sponsorlarımız -
Uygarlık aynı zamanda bireysel bir çabanın ürünü değildir. Arnold Toynbee Tarih Bilinci adlı eserinde bu durumu şöyle ifade eder: “Belki uygarlık bütün insanların tam bir uyum içinde yaşayabilecekleri bir toplum durumunu yaratmak için girişilmiş bir çabadır. Bilinen bütün uygarlıklar bilinçli ya da bilinçsiz bu hedefe yönelmişlerdir.” (Toynbee, 1978: 46). Uygar olma durumu toplu bir hâli ifade eder. İnsanlar arasındaki ilişkiler ağı toplumu oluşturur ve uygarlıklar bu toplumlar arasında vücut bulur. Böylece biz kişisel olarak uygar olmaktan bahsederken aslında yanlış bir ifadede bulunuyoruz. Uygar olmamız, birbirimiz arasındaki ilişkilere ya da birlikte yaptığımız eylemlere bağlıdır.
Yerleşik yaşama geçiş insanlık için yeni sosyal kurumların doğmasına olanak sağladı. Bunlar hukuk, sanat, ticaret şeklinde sayılabilir. Bu kurumların ortaya çıkması da uygarlık yolunda atılan adımlardan biri olarak sayılabilir. Artık insanlar belli bir kurallar bütünüyle yaşayacak ve düzensiz bir yaşamları olmayacaktı. Hukukî kurallarla yaşayan, sanatsal anlamda eser bırakan, başka insanlarla ticari bağ kuran insanlar uygar insan olacaklardı. Bu düzen binlerce yıldır devam ettiği gibi bugün de devam etmektedir. Dolayısıyla biz de bugün uygar birer insanız. Fakat insanlık tarihine bakıldığında bazı dönemlerde uygarlığın bir aşaması olan ilerlemenin ciddi anlamda tersine döndüğü görülmektedir. Orta Çağ Avrupa’sındaki insanlığın bilimsel ve sanatsal anlamda gerileme yaşadığı görülürken binlerce yıl önce yaşayan bazı toplulukların hiç beklenmedik şekilde Orta Çağ milletlerinden daha ileri oldukları görülmüştür. Mehmet Emin Balcı’nın Talcott Parsons’tan alıntılayarak söylediği şu sözlerde bu durum daha iyi görülmektedir: “Ona göre uygarlaşma sürecinde bazı dönemler zamansal olarak daha geride kalmalarına rağmen barındırdıkları potansiyelle sonraki çağların önüne geçebilir hatta evrensel bir sistemin filizlenmesine müteakip dönemlerden daha fazla katkı yapabilir. Çağdaş uygarlığın evrenselliğine model olan İsrail ve Yunan uygarlıkları, bu anlamda, evrimin kesintisiz akışında önce gelenlerin en son gelenlere denk bir değere sahip olabileceğini kanıtlayan istisnalardır.” (Balcı, 2018). Yine son yıllarda Endonezya’daki Gunung Padang adı verilen bölgede yer alan, 9 bin ile 28 bin yıl öncesine tarihlendiği iddia edilen piramide benzer bir yapının varlığı, bu fikirlerin tartışılmasını sağlıyor. Daha önce de Göbeklitepe’nin keşfiyle yerleşik yaşama dair bilimsel ve teorik fikirlerin yanlış olduğunun ortaya çıkması, geçmiş zamanlardaki uygarlıklara ve insanlara dair merakımızı cezbediyor.
Sonuç olarak günümüzde yapay zekâ tartışmalarının sürdüğü bir ortamda bilimsel ve teknolojik olarak ilerleyen insanlık, çağdaş dünyaya ayak uydurma noktasında tartışmaya açık bir pozisyondadır. Uygarlaşan ve her yeni atılımla ilerlemeye devam eden toplumumuz, aynı zamanda toplumsal ve psikolojik krizlerle de baş başadır. Ulus devletlerin olduğu bir dönemde insanların belli sınırlar içerisinde yaşamaya mahkûm edilmesi, bu sınırlarda yaşamak istemeyen ve çeşitli sorunlar sonucu göç eden insanların devletler arasındaki sınırlarda insanlık dışı muamelelerle karşı karşıya kalması, totaliter rejimlerin baskısı altında hayatlarını sürdürmeye çalışanların yaşadıkları psikolojik sorunlar uygar insanın çektiği sancılardan bazılarıdır. Bu sebeple günümüz insanının uygar olup olmadığı şeklindeki bir soru bizi cevabını net olarak verebileceğimiz bir tartışmaya yönlendirmemektedir. İnsanı bir pırasadan ayıran özellikleri onun uygarlıkla bağını ortaya koysa da çeşitli uygarlık problemlerini de beraberinde getirmektedir.
Kaynakça
Erkek, F. (2015). Uygarlık Eleştirisi ve Toplumun Temeline Dair İki Görüş: Rousseau ve Nietzsche FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), sayı: 19, s.195-212 ISSN 1306-9535, www.flsfdergisi.com
- Sponsorlarımız-
Evrensel.“İmmanuel Kant – Aydınlanma Nedir?” (14 Aralık 2014), https://www.evrensel.net/haber/99757/aydinlanma-nedir
Toynbee, A. J. (1978). Tarih Bilinci, cilt 1, çev. Murat Belge, İstanbul: Bateş Yayınları.
Balcı, M. E. (2018). Sınır-ötesi Bir Uygarlık Operasyonu: Talcott Parsons’ın Uygarlık Okuması. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, 38,343-375. https://doi.org/10.26650/SJ.2018.38.2.0032