İslam felsefesi nin Yahudi düşüncesi üzerindeki etkisi, şimdiye dek bütüncül biçimde incelenmemiştir. Bu konuda kapsamlı ve ayrıntılı bir analiz yapılmamış; sadece genel çerçevede kaleme alınmış birkaç çalışma (özellikle Zonta 1997a) ve bazı bibliyografik kaynaklar (Zonta 2011b, 2011c) mevcuttur. Mevcut araştırmalar genellikle belirli filozoflara odaklanmıştır: İhvan-ı Safa, İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi isimlerin metinlerine yapılan atıflar, çeviriler ve yorumlar öne çıkarılmış; buna karşılık el-Kindî, Gazâlî, İbn Bâcce gibi önemli düşünürlerin etkisi yeterince değerlendirilmemiştir. Aynı şekilde, Ortaçağ Yahudi felsefesinde iz bırakan daha az bilinen bazı Arap düşünürler de çalışmalarda yer bulamamıştır.
İbn Gabirol ve Musa b. Meymun (Maimonides) gibi önde gelen Yahudi filozofların Arap-İslam düşüncesiyle ilişkisi üzerine bazı özgün makaleler ve kitap bölümleri yayımlanmışsa da (bkz. Pessin 2007; Davidson 2011; Pessin 2013), bu tür analizler genellikle bireysel örneklerle sınırlı kalmış; diğer birçok Yahudi düşünür için benzer çalışmalar yapılmamıştır. Oysa modern araştırmacılar, 900–1500 yılları arasında faaliyet gösteren pek çok Yahudi yazarın eserlerinde, Arap ve İslam felsefesine açık ya da örtük referanslar tespit etmiştir. Bu isimler arasında Yakup el-Kırkîsânî, İshak el-İsraili, Süleyman İbn Gabirol, Bahya İbn Pakuda, İbrahim b. Hiyya, Yusuf İbn Saddik, Musa İbn Ezra, Yahuda Halevi, İbrahim İbn Davud, Musa b. Meymun, Şemuel İbn Tibbon, Şem Tov İbn Falaquera, Levi ben Gerson (Gersonides), Musa Narboni ve Hasday Kreskas gibi önemli figürler yer almaktadır.
Bu referansların keşfi, çoğu zaman bu etkinin kapsamı ve Yahudi düşünürler arasında nasıl yayıldığına dair bütünlüklü sonuçlara ulaşılmasını sağlamamıştır. Sadece bazı istisnai örneklerde (örneğin 14. yüzyılda Provence bölgesinde Yahudi mantıkçılar tarafından kullanılan Arap kaynakları, bkz. Zonta 1997b) daha somut analizler yapılmıştır.
Konu oldukça karmaşık olmakla birlikte, bu etkilerin derinlemesine ve sistematik biçimde incelenmesi için yeni bir araştırma çerçevesine ihtiyaç vardır. Her şeyden önce, “etki” kavramı dikkatle tanımlanmalı; yalnızca Yahudi filozofların Arap-İslam metinlerini doğrudan ve belirgin biçimde kullandığı durumlarla sınırlanmalıdır. Örneğin, Maimonides’in çok sayıda Arap felsefi kaynağı doğrudan okuduğu ve kullandığı bilinmektedir. Ancak daha sonraki Yahudi filozoflar bu metinlere çoğu zaman Maimonides’in aktarımları aracılığıyla ulaşmıştır. Dolayısıyla doğrudan değil, dolaylı bir etkiden söz etmek gerekmektedir.
- Sponsorlarımız -
Ayrıca, bu tür bir inceleme sadece metinlerin İbraniceye çevrilmesi ya da Arapça orijinallerinden alıntılanmasıyla sınırlı kalmamalıdır. Daha da önemlisi, bu metinlerin Yahudi düşünürler tarafından yorumlandığı ve felsefi sistemlerini inşa ederken aktif biçimde kullanıldığı örnekler değerlendirilmelidir. Özellikle İbn Sînâ’nın etkisi bağlamında dikkat çekici bir nokta, bazı Yahudi düşünürlerin onu doğrudan değil, Gazâlî aracılığıyla tanımış olabileceğidir. Bu durumun Maimonides için de geçerli olabileceği ileri sürülmektedir.
Bu etkinin tarihsel olarak incelenmesi, geleneksel Yahudi felsefesi tarihine paralel biçimde değil, Yahudi yazarların okuduğu Arap-İslam filozoflarının kronolojik sırasına göre yürütülmelidir. Söz konusu eserler Arapça asıllarından, Ortaçağ İbranice çevirilerinden veya kimi durumlarda Latince tercümelerinden okunmuş olabilir. Ancak görünen odur ki Yahudi düşünürler, 1200 yılı sonrasında etkin olan Arap yazarları kaynak olarak kullanmamışlardır.
Son olarak, “Arap felsefesi” ile “İslam felsefesi” kavramlarının örtüştüğü ancak tamamen özdeş olmadığı da dikkate alınmalıdır. Örneğin, İbn Sînâ’nın bazı temel eserleri (örneğin Dâniş-nâme) Farsça kaleme alınmıştır. Öte yandan, Ortaçağ’da Yakın Doğu’da Arapça yazan bazı Hristiyan filozoflar da vardır. Bu yazarların, “Hristiyan-Arap felsefesinin Yahudi düşüncesine etkisi” başlığı altında ayrı bir şekilde değerlendirilmesi yerinde olacaktır.
1. el-Kindî
El-Kindî’nin (796–866) Orta Çağ Yahudi düşüncesi üzerindeki etkisine dair izler oldukça sınırlı görünmektedir. Bu etkiler çoğunlukla onun bazı eserlerinden alıntılarla sınırlı kalmış ve özellikle bir eseri öne çıkmıştır. Etkisi esas olarak Arap-İslam Aristotelesçiliğinin erken dönemine, yani Plotinus ve Proklos gibi metafiziğin yorumcuları olarak önemli rol oynayan Yeni-Platonculuğun baskın olduğu döneme rastlamaktadır. Aslında el-Kindî’nin Yahudi düşüncesi üzerindeki etkisinden ziyade, onun bazı Arapça (özellikle Hristiyan Arap) takipçileri aracılığıyla oluşan bir tür “Yahudi Kindiciliğinden” bahsetmek daha doğru olur.
El-Kindî’nin etkisine dair ilk izler, 10. yüzyılın ilk yarısında Mezopotamya’da yaşayan Karai Yahudisi yazar Yakup el-Kirkisânî’de bulunur. Onun fıkhî olmayan başlıca eseri olan Kitâb el-Envâr ve’l-Merâkib’de (Işıklar ve Gözetleme Kuleleri Üzerine Kitap), Tevrat’ın hukukî bölümlerine dair bir çalışmasında Georges Vajda, el-Kindî’nin “Uyku ve Rüya’nın Mahiyeti Üzerine Risale”sinden (Risâle fî mahiyyet en-nevm ve’r-ru’ya) alınmış bazı bölümler tespit etmiştir. Kirkisânî, burada “uyku” kavramını tanımlamak için bu eseri kullanmıştır. Ayrıca onun hâlen yayımlanmamış olan ve Tevrat’ın fıkıh dışı bölümlerini işleyen teolojik-felsefi eseri Kitâb el-Riyâz’da, el-Kindî’nin “Gel-Git’in Etken Sebebi Üzerine Risale”sine (Risâle fi’l-‘ille el-fâ‘ile li’l-medd ve’l-cezr) dair izler bulunmuştur (Chiesa 1989, 95). Bu eserin felsefi içeriği tam olarak analiz edilmediğinden, el-Kindî’nin etkisinin derecesi henüz net değildir.
- Sponsorlarımız-
El-Kirkisânî’den sonra, el-Kindî’nin felsefesine dair başka izler de bazı Yahudi düşünürlerde görülmektedir. Bunların en önemlisi Mısır ve Tunus’ta yaşamış olan ve yaklaşık 850-950 arasında etkin olan İshak İsraili’dir. Onun Tanımlar Kitabı (Kitâb el-Hudûd), el-Kindî’nin aynı konuda yazdığı Şeylerin Tanımları ve Tahlilleri Üzerine Risale (Risâle fî hudûd el-eşyâ ve rusûmihâ) adlı eserinin bir tür Yahudi adaptasyonudur. İsraili, el-Kindî’nin felsefi ve teolojik terimlere dair tanımlarını Yahudi okurlarına uygun hâle getirmiş ve zaman zaman yorumlamıştır (Stern 1958). Bu eser, el-Kindî’nin Yahudi felsefesine etkisinin en açık örneğidir.
İkinci önemli örnek ise, 1225–1295 civarında yaşamış olan İspanyol Yahudi filozofu Şem Tov İbn Falaquera’dır. O, Hüzne Merhem (Seri ha-yagon) adlı eserinde, el-Kindî’nin Hüzünleri Gidermenin Yolu Üzerine (Fi hîle li-def‘i el-ahzân) risalesinden çeşitli alıntılar yapmıştır (Ritter & Walzer 1938; Klugman-Barkan 1971). Bunun dışında, Orta Çağ Yahudi düşüncesinde el-Kindî’ye dair bilgiler oldukça sınırlıdır. 1130 civarında Hristiyan İspanya’da yazılmış olan, henüz yayımlanmamış Kinaye ve Hakikat Anlamı Üzerine Bahçe Risalesi (Maqala el-Hadiqa fî ma‘nâ el-mecâz ve’l-hakîka) adlı eserde onun zoolojiyle ilgili bir görüşüne atıf yapılır.

2. Ebû Bekir er-Râzî
Ebû Bekir er-Râzî (850–925) genellikle İslam dünyasında “heterodoks” ve “inanmayan” bir filozof olarak tanınmıştır ve bu kötü şöhret Yahudi yazarlar arasında da yaygın bir kanaat hâline gelmiştir. Bu durum, özellikle Musa bin Meymun’da (Maimonides) görülür. Ancak bu olumsuz yargılar, bazı Yahudi düşünürlerin onun eserlerini kaynak olarak kullanmasını engellememiştir.
- Advertisement -
Maimonides’in er-Râzî’yi felsefeci olarak eleştirmesi, onun İlahi Bilim Kitabı (Kitâb el-‘ilm el-ilâhî) adlı eserinin genel içeriğine dayanır. Dalâlet ehli için Rehber (Dalâlet el-hâ’irîn) adlı eserinde ve Samuel ibn Tibbon’a yazdığı mektubunda, er-Râzî’nin bu kitabının felsefi açıdan faydasız olduğunu, çünkü er-Râzî’nin yalnızca bir hekim olduğunu söyler (Marx 1934–35, 378). Rehber’in üçüncü bölüm, 12. bölümünde ise bu eserin “delilik ve cehaletle dolu” olduğunu ifade eder; er-Râzî’nin insani yaşamda kötülüğün iyilikten fazla olduğunu düşündüğünü ve bu yüzden Tanrı’nın iyiliğinin sorgulanması gerektiğini ileri sürdüğünü belirtir (GP, 2:441–442).
Buna rağmen iki Yahudi filozof, er-Râzî’ye olumlu yaklaşmıştır. Musa İbn Ezra, Bahçe Risalesi’nin beşinci bölümünde onun harekete dair bir görüşünü aktarır ve bunun Aristoteles’e karşılık Platon’u desteklediğini belirtir. Diğer yandan, Bağdat’ta yaklaşık 1150’de yaşayan Ebü’l-Berekât İbn Malka el-Bağdâdî, Gözlem Kitabı’nda (Kitâb el-mu‘tabar) zamanın iki farklı boyutunu —“ezeli zaman” ve “yaratılmış zaman”— ayıran bir görüşü benimser; bu görüş büyük ihtimalle er-Râzî’nin etkisindedir (Pines 1979, 151–153).
3. Safâ Kardeşleri (İhvânü’s-Safâ) ve Takipçileri
İhvânü’s-Safâ ve Hulel el-Vefâ (Sadakat Âşıkları) adlı felsefi-bilimsel ansiklopedi, matematik, mantık, fizik, metafizik, antropoloji ve teoloji gibi alanlarda 52 risale içerir. Bu ansiklopedinin 11. ila 15. yüzyıllar arasında İspanya, Provence ve Yemen’deki Yahudi düşüncesi üzerinde önemli, fakat yeterince incelenmemiş bir etkisi olmuştur.
Ansiklopedinin 9. yüzyılın ilk yarısında Doğu’da, muhtemelen Ebü’l-Kasım Mesleme el-Macrîtî tarafından yazıldığı düşünülmektedir (Carusi 2000; Baffioni 2021). 1050 civarında İspanya’da bilindiği kabul edilir. Jacques Schlanger, filozof Solomon İbn Gabirol’un, varlıklar hiyerarşisi ile ilk on sayı arasındaki ilişki fikrini ve ruhun “göksel şeylerle eğitilmesi” gerektiğini bu eserden almış olabileceğini öne sürmüştür (Schlanger 1968). Georges Vajda ise Bahya ibn Paquda’nın Kalbin Görevleri Üzerine Giriş (Hidâye ilâ ferâ’id el-kulûb) adlı eserinde benzer kozmolojik doktrinlere rastlandığını belirtmiştir (Vajda 1947).
Ancak doğrudan etki ilk kez yaklaşık 1130’da yazılan iki Yahudi eserinde görülür: Kurtuba’da yaşayan Yusuf ibn Saddîk’in Mikrokozmos Kitabı (Kitâb el-âlem es-sagîr) ve Musa ibn Ezra’nın Bahçe Risalesi. İlk eser kayıptır, ancak İbranice bir çevirisi korunmuştur. Yazar, açıkça “saf filozoflar” ve “takva sahibi bilginlerin” yazılarını okumanın bilgelik yolunun ilk adımı olduğunu belirtir. Maimonides, İbn Saddîk’in eserini okumamış olsa da, onun İhvânü’s-Safâ’nın görüşlerini benimsediğini ifade eder (Marx 1934–1935, 379; Stroumsa 1990). Musa ibn Ezra’nın eseri ise ansiklopedinin 36 bölümünden alıntılar içerir ve birçok doktrin doğrudan alınmıştır (Fenton 1997).
Bu etki, özellikle 13. yüzyıl İspanyol Yahudi yazarları arasında yaygınlaşır. İbn Batalyevsi (ö. 1127), Bahçeler Kitabı (Kitâb el-Hadâ’ik) adlı bir özet yazar ve bu metin Yahudi yazarlar arasında ya Arapça ya da İbranice çevirileriyle yayılır. Bu metin, İbn Latif gibi Kabalist yazarları etkiler. Diğer anonim bir eser olan Düşüncelerin Terazisi (Me’ozney ha-‘iyyunim), özellikle mineraloji ve bitkibilimle ilgili kısımlarda doğrudan İhvânü’s-Safâ’dan alınmıştır (Abrahamov 1995).
Şem Tov İbn Falaquera da bu ansiklopediden çokça yararlanmıştır. Mertebeler Kitabı (Sefer ha-ma‘alot) ve Araştırmacının Kitabı (Sefer ha-Mevaqqesh) adlı eserlerinde mantık, meteoroloji, müzik, doğa bilimleri ve ahlakla ilgili bölümler, ansiklopediden doğrudan alınmıştır. Onun etkisi 13. yüzyılda Gershom ben Solomon ve diğer İbrani yazarlar üzerinde de görülür.
Son olarak, İhvânü’s-Safâ’nın İsmailî gelenekle ilişkisi, özellikle Yemen’deki Geç Dönem Yahudi düşüncesinde “Yahudi İsmailîciliği” adı verilen bir senteze yol açar. Natanael ibn el-Fayyûmî’nin Akılların Bahçesi (Bustan el-‘ukûl), Zerahyah ha-Rofé’nin Öğrenme Arzusu (Midraş ha-hefez) ve Hoter ben Solomon’un Akılların Lambası (Sirâc el-‘ukûl) adlı eserleri bu etkileşimi yansıtan örneklerdir (Blumenthal 2007).
4. el-Fârâbî
Arap düşüncesinin “ikinci üstadı” (yani ikinci Aristoteles’i) kabul edilen Ebû Nasr el-Fârâbî’nin (870–950) Orta Çağ Yahudi felsefesi üzerindeki etkisi, bilgi kuramı, mantık, metafizik ve teoloji, ahlâk ve hatta fizik gibi birçok alanda açık biçimde görülür.
Epistemoloji açısından, el-Fârâbî’nin İlimlerin Sayımı (İhsâʾü’l-ʿUlûm) adlı eseri —dilbilim, mantık, matematiksel ilimler, fizik, metafizik, ahlâk, hatta fıkıh ve din alanlarını kapsayan bir çalışma— 1200–1400 yılları arasında birçok Yahudi âlim üzerinde önemli bir etki bırakmıştır. Mağripli bir Yahudi düşünürü ve Maimonides takipçisi olan Yusuf b. Yehuda b. Aknîn (ö. 1226), bu eserin Arapça asıl metninden uzun bölümleri, ahlâka dair başyapıtı olan Nefslerin Tedavisi (Ṭibb al-nufūs) adlı eserinin 27. bölümüne dâhil etmiştir. Ayrıca Ezgiler Ezgisi Şerhi olan Sırların Açığa Çıkışı (İnkişâf al-asrār) adlı eserinde el-Fârâbî’nin epistemoloji, mantık, metafizik ve müzik üzerine eserlerinden alıntılar yapmıştır.
Şem Tov İbn Falaquera, 1250 civarında yazdığı Bilimin Başlangıcı (Reşit Hokhma) adlı eserinin ikinci bölümünde İlimlerin Sayımından bazı kısımları İbraniceye çevirerek eklemiştir. Qalonymos ben Qalonymos ise 1314 yılında eserin tamamını ve el-Fârâbî’nin Aristoteles’e dair kısa bir giriş yazısını İbraniceye çevirmiştir. Dahası, el-Fârâbî’nin bilim kabul etmediği tıp, simya ve büyü gibi konularda eksik bıraktığı bölümleri kendisi tamamlamıştır. Bu çeviri 14. ve 15. yüzyılda bazı Yahudi âlimler tarafından sıkça alıntılanmıştır.
Falaquera, ayrıca el-Fârâbî’nin Saadetin Elde Edilmesi (Taḥṣīl al-saʿāda), Eflatun’un Felsefesi (Falsafet Aflāṭūn) ve Aristoteles’in Felsefesi (Falsafet Aristū) adlı üç temel eserini özetleyerek Bilimin Başlangıcı adlı çalışmasının üçüncü bölümüne dâhil etmiştir. Böylece Yahudi okuyuculara Eflatun ve Aristoteles’in fikirlerini tanıtmıştır.
Mantık alanında, el-Fârâbî’nin etkisi, hatta İbn Rüşd’ün etkisi kadar güçlü olmuştur. Maimonides’e göre, mantık öğrenmek için el-Fârâbî’nin yazdıkları dışında başka kaynaklara ihtiyaç yoktur; çünkü onun tüm yazıları “hikmetle doludur.” El-Fârâbî’nin Mantık Sanatı Üzerine Risalesi (Maqāla fī ṣināʿat al-manṭiq), geleneksel olarak Maimonides’e atfedilir ve üç kez İbraniceye çevrilmiştir.
El-Fârâbî’nin mantık eserleri, özellikle Porfirios’un İsagogesi ve Aristoteles’in Organon’una dair özetleri 13. yüzyıldan itibaren İbraniceye çevrilmiş ve Samuel ibn Tibbon gibi birçok Yahudi düşünür tarafından kullanılmıştır. Bu çeviriler beş gruba ayrılabilir: bazıları 1200’den önce yapılmıştır; bazıları Moses Ibn Lagis tarafından; diğerleri İbn Tibbon ailesi mensupları tarafından gerçekleştirilmiştir. 1330 civarında Arles’te çeviri yapan Todros Todrosi, Retorik ve Poetika üzerine özetlerin ilk çevirilerini yapmıştır.
Bazı kaybolmuş “uzun yorumlar” da (tafasir), sadece Yahudi yazarların yaptığı alıntılar sayesinde günümüze ulaşmıştır. Örneğin Kategoriler üzerine uzun yorum, Yehuda ben İshak Kohen tarafından bolca alıntılanmıştır. Yorum Üzerine adlı eserin uzun yorumu 1334’ten önce çevrilmiş ve Gersonides’i etkilemiştir.
Metafizik ve teoloji alanında, el-Fârâbî’nin en ünlü eseri olan Erdemli Şehir Halkının Görüşleri (Kitāb ārāʾ ahl al-madīna al-fāḍila), Musa ibn Ezra ve İshak ibn Latif tarafından alıntılanmıştır. Ancak genel olarak Yahudi filozoflar bu eseri görmezden gelmiş, onun yerine Siyâsetü’l-Medeniye (El-Siyasa el-Medeniyye) adlı eser tercih edilmiştir. Maimonides’in Tehâyür Elindeki Rehber adlı eserinde filozof ve peygamberin farklı işlevlerine dair bölümler büyük ölçüde bu iki eserden etkilenmiştir.
El-Fârâbî’nin Harfler Kitabı (Kitāb al-ḥurūf) ve Din Kitabı (Kitāb al-milla) gibi eserlerinde felsefenin dine üstün olduğu fikri, Maimonides’in din-felsefe ilişkisine dair düşüncelerini etkilemiştir. Akıl Üzerine Risalesi (Risāla fī’l-‘aql) ise 1150–1320 arasında üç farklı İbranice çeviriyle Batı Avrupa’da dolaşıma girmiştir.
Ahlâk alanında, filozoflarla diğer sınıflar arasındaki farkları açıklayan görüşleri ilk olarak Abraham bar Hiyya’da görülür. El-Fârâbî’nin kaybolmuş olan Nikomakhos’a Etik Şerhi’nde yer alan ve bireysel inayeti insanın mükemmelliğine bağlayan görüşü, Maimonides’in rehberinde yer alır. Mutluluk Yoluna Yönelten Kılavuz Risalesi (Risāla fī’l-tanbīh ʿalā sabīl al-saʿāda) ve Seçme Vecizeler (Fusūl muntazaʿa) adlı eserleri 1300 civarında İbraniceye çevrilmiş ve Falaquera ile Qalonymos ben Qalonymos gibi düşünürlerce kullanılmıştır.
Fizik alanında, el-Fârâbî’nin Aristoteles’in Fizik’i Üzerine Uzun Yorumu adlı eseri kayıptır, fakat Falaquera’nın Rehber’e Rehber (Moreh ha-Moreh) adlı eserinde dolaylı biçimde alıntılanmıştır. Maimonides de Rehber’in ikinci bölüm, 19. bölümünde bu görüşlere yer verir.

5. İbn Sînâ
Orta Çağ Yahudi filozoflarının İbn Sînâ’ya (Avicenna, 980–1037) gösterdiği ilginin temel nedeni, onun Aristotelesçi felsefe ile dini uzlaştırma çabasına olan özel ilgisi olabilir (Harvey 2009). Bu ilgi, filozofun İslâm’a —özellikle de Şiî yoruma— yönelik özel yaklaşımından kaynaklanmakta olup, Yahudi düşünürler tarafından Yahudiliğe uyarlanmıştır. Bu nedenle, söz konusu düşünürler İbn Sînâ’yı felsefeye karşı dini savunan biri olarak değerlendirmiş ve onu el-Gazzâlî ile özdeşleştirmişlerdir. Bu bağlamda, “Yahudi İbnSînâcılığı”, zamanla Averroesçi akılcılığa karşı bir tür “Yahudi Gazzâlîciliği”ne dönüşmüştür (bkz. aşağıda, 6. bölüm).
Ancak, daha yakın dönemli ve kapsamlı bir analiz —hem Judeo-Arapça hem de İbranice kaynaklar üzerinden— göstermiştir ki, İbn Sînâ’ya sıkı sıkıya bağlı Yahudi filozofların sayısı aslında oldukça azdır. Buna karşın, İbn Sînâ’nın bazı fikirlerini kısmen benimseyen “eklektik İbnSînâcılar” hayli fazladır; hatta bazıları İbn Sînâ’yı doğrudan okumamış olsa bile onun etkisini taşımaktadır (Freudenthal & Zonta 2012; Harvey 2015; Freudenthal & Zonta 2016).
İbn Sînâ, 11. ve 12. yüzyıllarda Yahudi filozoflar arasında yayılan önemli bir öğretinin temel kaynağıdır. Bu öğretiye göre, insan zihninde beş içsel duyu bulunmaktadır: ortak duyu, sezgi (vehm), hayal gücü, düşünce ve hafıza. Bu doktrinin ilk izleri, Bahya ibn Paquda’da görülür. Ancak onun bu bilgiyi doğrudan İbn Sînâ’dan değil, İbn Sînâ etkisindeki bir Arapça felsefi veya teolojik derlemeden almış olması muhtemeldir. Benzer biçimde, Yusuf ibn Saddîk’in Mikrokozmos Kitabı’nda da bu tür dolaylı etkiler söz konusudur (Vajda 1949, 180).
İbn Sînâ’nın etkisinin daha açık görüldüğü örneklerden biri, ünlü İspanyol Yahudi düşünürü Yehuda Halevi’dir (1085–1141). Arapça yazdığı başyapıtı Hazar Kitabı’nda (İbranice: Sefer ha-Kuzari), diğer dinler ve felsefeye karşı Yahudiliği savunurken, İbn Sînâ’nın Nefs Risalesini (Risāla fī’n-nefs) kaynak olarak doğrudan ve kelimesi kelimesine kullanmıştır (Baneth’in önsözüne bakınız). Ayrıca İbn Sînâ’nın tasavvufi eseri olan Uyanık Oğul Hayy (Ḥayy b. Yaqẓān), 1150 civarında Abraham ibn Ezra’yı etkilemiş ve benzer konuyu işleyen Iggeret Hay ben Meqits adlı İbranice eserini yazmasına ilham vermiştir (Levin 1983).
İbn Sînâ’nın Yahudi düşüncesine etkisi esasen 1150 sonrası dönemde yoğunlaşmıştır. Bu etkinin ilk güçlü örneği, 1110–1180 yılları arasında Toledo’da yaşamış olan Abraham ibn Daud’da görülür. Onun Yüce İnanç (al-ʿAqīda al-rafiʿa) adlı felsefi eseri —ki orijinal Judeo-Arapça metni kayıptır ancak 14. yüzyıldan kalma iki İbranice çevirisi mevcuttur— İbn Sînâ ve el-Gazzâlî’nin ortak etkisini taşır. Amira Eran’ın yaptığı analizlerde (1998, 27), özellikle birinci kitapta İbn Sînâ’dan alınan kategoriler, cevher-hareket, ruh ve göksel cisimler gibi konular öne çıkar. Ancak ibn Daud’un İbn Sînâ’nın büyük ansiklopedisi Şifâ’dan ziyade, daha kısa ve özlü olan Necât adlı eserine başvurduğu anlaşılmaktadır. Bazı araştırmacılar, ibn Daud’un “İbnSînâcılığı”nın esasen el-Gazzâlî üzerinden şekillendiğini ileri sürmektedir (bkz. aşağıda, 6. bölüm). Aynı durum Maimonides ve ondan sonraki birçok Yahudi filozof için de geçerlidir.
Maimonides, İbn Sînâ’yı doğrudan ve derin bir kaynak olarak görmez. Tehâyür Elindeki Rehber adlı eserinde öz-varlık (mahiyet) ve varoluş (vücut) ayrımı, zorunlu-varlık ve mümkün-varlık ayrımı gibi Avicenna’ya ait bazı doktrinlerin yankıları yer alsa da, Maimonides’in İbn Sînâ hakkındaki doğrudan değerlendirmesi mesafelidir. Samuel ibn Tibbon’a yazdığı mektubunda, “İbn Sînâ’nın kitapları ince ve zor metinlerdir; el-Fârâbî’ninkiler kadar değilse de, faydalıdırlar ve okunmaya değerdir” demektedir (Marx 1934–35: 380; Forte 2016: 77–78).
Maimonides’in soğukkanlı yaklaşımı, sonraki Yahudi düşünürlerin İbn Sînâ’ya ilgisini azaltmamıştır. Örneğin, Maimonides’in eserlerini İbraniceye çeviren Samuel ibn Tibbon, Aristoteles’in Meteoroloji adlı eserinin çevirisinde ve Sular Toplandı (Ma’amar be-yiqqawu ha-mayim) adlı risalesinde İbn Sînâ’nın meteoroloji görüşlerine başvurmuştur (Fontaine 1995). Bu nedenle, Samuel ibn Tibbon “bağlı bir İbnSînâcı” olarak bile değerlendirilebilir.
Şem Tov ibn Falaquera ise, eserlerinde Maimonides ve Aristoteles’in fikirlerini açıklarken sıkça İbn Sînâ’ya başvurmuştur. Rehbere Rehber (Moreh ha-Moreh) ve Filozofların Görüşleri (De‘ot ha-filosofim) adlı eserlerinde İbn Sînâ’dan uzun alıntılar yapar. Özellikle Şifâ’dan gök cisimleri, mineraloji, zooloji, psikoloji ve metafizik; Necât’tan ise mantık ve psikoloji üzerine bölümler aktarır. Ayrıca Nefs Risalesi’ni özetler, İşaretler ve Tembihler (al-Ishārāt wa-l-tanbīhāt)’ten kısa bölümler alıntılar ve bilimlerin sınıflandırılmasına dair çalışmasında İbn Sînâ’nın etkisini taşır.
İbn Sînâ’nın etkisi 1300 sonrasında da devam etmiştir. Örneğin, Provençalli bir Yahudi olan Melgueilli Şelomo ben Moşe’nin yazdığı bir sahte-İbnSînâcı eser İbraniceye çevrilmiş ve bazı bilimsel tartışmalarda kullanılmıştır (Glasner 1996).
Özellikle 14. yüzyıl Provence ve İspanya’sında, dini gelenekle felsefi düşünceyi uzlaştırmaya çalışan “eklektik Yahudi İbnSînâcılığı” belirginleşir. Bu anlayış, İbn Sînâ’nın fikirlerini Averroes’in akılcılığına karşı değil, Yahudi diniyle bir tür sentez kurmak için kullanır. Bu sentez, bazı örneklerde ters teper —örneğin, Burgoslu Abner’in (1270–1350 civarı) durumunda olduğu gibi.
Yaklaşık 1330’da Provence’ta yaşayan hekim ve çevirmen Yehuda ben Şelomo Natan, el-Gazzâlî’nin Filozofların Görüşleri (Maqāṣid al-falāsifa) adlı eserini İbraniceye çevirirken, bu eserin din ile felsefeyi uzlaştırmak açısından çok yararlı olduğunu ve İbn Sînâ’nın Şifâ ve Necât’ındaki fizik ve metafizik bölümlerle büyük ölçüde örtüştüğünü belirtmiştir. Bu çeviri, arkadaşı Todros Todrosi tarafından da kullanılmış ve onun Soruların Kaynakları (ʿUyun al-masā’il) adlı İbnSînâcı eserinin çevirisinde temel alınmıştır. Todrosi, 1334 tarihli felsefi antolojisinde hem Şifâ’nın mantık-fizik bölümlerinden hem de İşaretler’den pasajlar alıntılamıştır. Ayrıca İbn Sînâ’nın Necât’ının fizik ve metafizik bölümlerini neredeyse eksiksiz olarak İbraniceye çeviren tek Orta Çağ Yahudi yazarıdır (Berzin 2015).
Provence’ta İbn Sînâ’yı kullanan diğer iki Yahudi yazardan biri, yaklaşık 1350 civarında yaşamış Yehuda Kohen’dir. İbn Sînâ’nın Aşk Risalesi (Risāla fī’l-ʿişq)’nden etkilenmiş görünmektedir (Vajda 1977, 136). Diğeri, Averroesçi ünlü filozof Moşe Narboni’dir; Maqāsid al-falāsifa üzerine yaptığı yorumlarda zaman zaman Şifâ ve Necât’tan alıntılar yapmıştır.
- ve 14. yüzyıl İspanyası’nda farklı İbnSînâcı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Örneğin, Moşe ha-Levi’nin İlahî Risalesi (Maqāla ilāhiyya) adlı eseri, neredeyse tamamen İbn Sînâ’nın metafiziği üzerine kuruludur (Vajda 1948). Burgoslu Abner, Hristiyan olduktan sonra bile İbn Sînâ’yı belirleyiciliği savunmak için kullanmıştır (Szpiech 2010; Zonta 2012). Yusuf ibn Vakkār ise, 1360 civarında yazdığı Felsefe ile Şeriatı Uzlaştırma Risalesinde (Maqāla al-jāmiʿa bayna’l-falsafa wa’l-sharīʿa) Averroes, İbn Sînâ ve el-Gazzâlî’yi bir arada uzlaştırmaya çalışmıştır (Vajda 1962, 132).
Dolaylı olarak, 14. yüzyıl sonu İspanyası ve 15. yüzyıl başı Provence’ında faaliyet gösteren Neoplatoncu Yahudi yorumcular, Abraham ibn Ezra’nın Tevrat tefsirlerine yazdıkları üst-yorumlarda astrolojik belirlenimcilik lehine İbn Sînâ’nın fikirlerinden yararlanmış olabilirler (Schwartz 1996). Aynı şekilde, Hasdai Kreskas’ın düşüncesinde de İbn Sînâ’nın etkileri dolaylı olarak izlenebilir.
Dov Schwartz’a göre, 14. ve 15. yüzyıl Yahudi düşüncesi üzerinde İbn Sînâ’nın etkisi, İbn Rüşd’ünkinden bile daha yaygındır (Schwartz 1995, 420).
6. İbn Rüşd (Averroes) ve Bazı Takipçileri
İbn Rüşd (Averroes, 1126–1198), genellikle Orta Çağ Yahudi düşüncesinde İslami felsefenin en büyük “üstadı” olarak kabul edilmiştir — her ne kadar bu merkezi konumu İbn Sînâ ve el-Gazzâlî ile paylaşmak durumunda kalmış olsa da. Onun neredeyse tüm felsefi eserleri, 1230–1330 yılları arasında Arapçadan İbraniceye çevrilmiştir; bazı eserleri birden fazla kez çevrilmiş, yalnızca biri 1480 civarında Latince üzerinden İbraniceye aktarılmıştır. Bu eserlerin hemen hepsi 14. ve 15. yüzyıldaki Yahudi filozoflar tarafından alıntılanmış, özetlenmiş, açıklanmış, yorumlanmış ve şerh edilmiştir. Bazı eserler yalnızca bu çeviriler aracılığıyla günümüze ulaşmıştır; çünkü Arapça asılları kaybolmuştur. İbn Rüşd’ün Yahudi filozoflar arasındaki etkisi, Arapça konuşan Müslüman düşünürler arasındaki etkisinden daha yaygındı ve hatta Latin Hristiyan dünyasındaki etkisiyle yarışır düzeydeydi.
Henüz “Yahudi Averroesciliği”ne dair kapsamlı ve özel bir tarih yazılmamıştır. Bu nedenle konuyla ilgili en ayrıntılı bilgiler Moritz Steinschneider’in Orta Çağ Yahudi çevirilerine dair eserinde yer alır (Steinschneider 1893, ss. 49–339; Manekin vd., 2013 ve 2022 çevirileri).
Maimonides, Samuel ibn Tibbon’a yazdığı mektupta bu Yahudi yaklaşımının tonunu şu ifadeyle belirlemiştir: “Aristoteles’in eserlerini onun şerhleri olmadan okumamaya dikkat et: özellikle İskender (Aphrodisiaslı), Themistius ve Averroes’in şerhleriyle.” (Marx 1934–1935, 378; ancak Averroes’in isminin metne sonradan eklenmiş olabileceğine dair bkz. Forte 2016, özellikle ss. 70–74). Maimonides ile İbn Rüşd’ün metafizik ve teoloji alanlarında bazı temel noktalarda örtüştüklerine dair göstergeler mevcuttur. Ancak, Maimonides, Tehâyür Elindeki Rehber’in bazı bölümlerini henüz tamamlamışken öğrencisi Yusuf ben Yehuda’ya yazdığı mektupta, Averroes’in Aristoteles şerhlerinin çoğuna sahip olduğunu fakat henüz okumadığını açıkça ifade eder. (Pines’in değerlendirmeleri için bkz. Moses Maimonides [GP], 1:cviii–cxxi; ayrıca bkz. Davidson 2005, ss. 108–110). Dolayısıyla, İbn Rüşd’ün Maimonides üzerindeki felsefi etkisi henüz somut biçimde kanıtlanmamıştır, ancak düşünceler arasında paralellikler gözlemlenmiştir.
Maimonides’in bu yaklaşımı, Yahudi düşüncesinde Aristoteles yorumcusu olarak İbn Rüşd’ün “gayrîresmî” bir şekilde benimsenmesine zemin hazırlamıştır. Maimonides’in etkisindeki Batı Avrupalı Yahudi düşünürler (İspanya, Provence ve İtalya’da, 13–15. yüzyıllarda) genellikle Aristoteles’in anlaşılmasında Averroes’in şerhlerine başvurmuşlardır. Maimonides’in söz ettiği diğer yorumcular —Alexander ya da Themistius— ise pek kullanılmamıştır. Bu tercih, Latin Hristiyan yorumcuların etkisinden ya da İspanya’daki erişim kolaylığından kaynaklanıyor olabilir. Çünkü İbn Rüşd’ün şerhleri burada yazılmış ve yayılmıştı. Aynı zamanda, bu şerhler hem Aristoteles’in sözlerini hem de diğer Yunan ve Arap yorumcuların görüşlerini bir arada sunarak öğretici bir nitelik taşıyordu. Şem Tov ibn Falaquera, Filozofların Görüşleri adlı eserinin girişinde şöyle yazar: “Burada yazdığım her şey, bilge Averroes’in Aristoteles üzerine yaptığı yorumlarla örtüşmektedir. O, yorumcuların sonuncusudur ve önceki yorumcuların ve Aristoteles’in özünü toplayıp derlemiştir.”
Averroes’in felsefesini Yahudi düşünürlere doğrudan ulaştıran temel unsur, eserlerinin Arapçadan İbraniceye çevrilmesidir. Bu süreçte birçok çevirmen rol oynamıştır:
- Yaakov Anatoli (Napoli, 1232): Porphyrios’un İsagojesi, Aristoteles’in Kategoriler, Yorum Üzerine, Birinci ve İkinci Analitikler üzerine “orta şerh” çevirileri.
- Moses ibn Tibbon (Provence, 1244–1261): Fizik, Gökyüzü Üzerine, Oluş ve Bozuluş, Meteoroloji, Ruh Üzerine, Duyum Üzerine, Metafizik gibi eserlerin özet şerhleri ile Ruh Üzerine Orta Şerh.
- Şelomo ibn Ayyub (Beziers, 1259): Gökyüzü Üzerine Orta Şerh.
- Şem Tov ben Isaac (Tortosa, 1255–1260): Ruh Üzerine Orta Şerh.
- Zerahyah Hen (Roma, 1284): Fizik ve Metafizik üzerine orta şerhler.
- Yaakov ben Makhir (Provence, 1289): İsagoge ve Organon’un özetleri; 1302’de Hayvanların Kısımları ve Hayvanların Oluşumu üzerine orta şerhler.
- Qalonymos ben Qalonymos (Arles, 1313–1317): Topikler, Safsata Reddi, Fizik, Meteoroloji, Metafizik üzerine orta ve uzun şerhler.
- Samuel of Marsilya (Beaucaire, 1320–1322): Nikomakhos Etikleri ve Devlet üzerine orta şerhler.
- Moses of Salon (1320): Metafizik üzerine uzun şerh.
- Todros Todrosi (Trinquetaille, 1337): Retorik ve Poetika üzerine orta şerhler.
Bu çeviriler dışında, bazı Averroes eserleri Arapça asılları kaybolduğu hâlde sadece İbranice çeviriler sayesinde bilinmektedir:
- Göksel Cisimlerin Mahiyeti Üzerine (De substantia orbis – Fi’l-jirm al-samawi)
- Akılların Buluşma İmkânı Üzerine Mektup (İbn Rüşd [EPC])
- İlk Muharrik Üzerine (Fi’l-muharrik al-evvel)
- Tutarsızlığın Tutarsızlığı (Tahafut al-Tahafut) – Falaquera’nın Rehbere Rehber adlı eserinde temel kaynak olarak kullanılmış ve 1340’tan önce iki kez İbraniceye çevrilmiştir.
- Oğlu Abdullah İbn Rüşd’ün Akıl Üzerine adlı kısa risalesi de çevrilmiştir (Burnett & Zonta 2000).
- ve 15. yüzyıldaki birçok Yahudi filozof, bu eserleri alıntılamış ve yorumlamıştır. Yehuda ben Şelomo ha-Kohen’in Bilimin Açıklanışı (Midrash ha-hokhmah) adlı ansiklopedisinde ve Falaquera’nın Filozofların Görüşleri eserinde Aristoteles şerhlerinden bölümler yer almaktadır.
Özellikle 14. yüzyıl Provence’ında Averroes şerhleri üzerine “üst şerhler” (supercommentary) yazan bir gelenek oluşmuştur. Levi ben Gershom (Gersonides, 1288–1344), 1320–1324 yıllarında Aristoteles’in fizik ve metafizik üzerine Averroes şerhlerine üst şerhler yazmıştır. Onun öğrencileri (S. ha-Levi, Porfash, Solomon of Urgul, Vital) ve Béziers’li Yedaya ha-Penini de bu geleneği sürdürmüştür. Ancak Gersonides, Averroes’in Aristotelesçiliğine yenilikçi ve eleştirel bir yaklaşım getirerek özgün bir yorumcu olmuştur.
Daha sadık bir Averroes takipçisi ise, yayımlanmamış birçok yorumu bulunan Moses Narboni’dir. Ona göre, Aristoteles’in öğretisi Averroes tarafından zaten doğrulanmıştır, dolayısıyla başka bir doğrulamaya gerek yoktur.
15. yüzyıl İspanya ve İtalya’sında Yahudi Averroesciliği sürmüştür. Abraham Bibago (Aragon, ~1450), İkinci Analitikler ve Metafizik üzerine üst şerhler yazmıştır. İbn Şem Tov ailesinden Yitzhak ben Yosef İbn Şem Tov (~1470–1490), Fizik üzerine şerhler kaleme almıştır. Elijah Delmedigo (1460–1493), Averroes’i Aristoteles’ten sonra en büyük filozof olarak övmüştür (bkz. Engel 2023).
Ancak, bazı durumlarda bu Averroescilik, Latin skolastik etkiler taşıyabilir. Örneğin, 1440 civarında İspanya’da yazılmış anonim bir Nikomakhos Etikleri üst şerhinde ya da Yahudi İtalyan düşünür Judah Messer Leon’un eserlerinde bu tür etkiler görülür (bkz. Zonta 2006b; Manekin 2011). Buna karşın, bazı Yahudi düşünürler Averroesciliği artık “modası geçmiş” olarak görmüş ve eleştirmiştir. Örneğin Eli Habillo, 1470 civarında yaptığı bir çeviri girişinde Averroesciliğe karşı çıkmıştır.
Son olarak, Averroes’in bazı “dini” eserleri de İbraniceye çevrilmiş ve kullanılmıştır: Kesin Söz (Fasl al-Maqāl) (bkz. Golb 1956–57), Ek Risale (Damima) (bkz. Vajda 1954) ve Dinî İlkeler Hakkındaki Delil Yollarının Açığa Çıkışı (Kaşf ʿan manāhij al-adilla) (bkz. Di Donato 2006). Bu eserler Falaquera’nın Rehbere Rehber adlı eserine ve felsefenin savunusuna temel olmuştur (İlimle Din Arasındaki Uyum Üzerine Münazara Mektubu – Iggeret ha-wikkuah, bkz. Harvey 1987). Bununla birlikte, bu eserlerin etkisi genel olarak sınırlı kalmış; yalnızca Fasl al-Maqāl, Elijah Delmedigo üzerinde belirgin bir etki göstermiştir (bkz. Licata 2013).