Evanjelizm, modern dünyanın en etkili ve en çok tartışılan dini-politik hareketlerinden biridir. Özellikle ABD’de yükselen Evanjelik akım, yalnızca bireysel inançları değil, aynı zamanda küresel politikaları da şekillendiren güçlü bir ideolojik aygıta dönüşmüştür. Bu hareketin merkezinde yer alan İsrail takıntısı ise, sıradan bir “Tevrat’ı temel alan sempati”den ibaret değildir. Aksine bu ilişki, tarihselci bir kıyamet inancının, kan dökümüne dayalı bir teolojik fantazmanın ve şizofrenik bir mesihçilik anlayışının ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Evanjelizm, Tanrı’yı eyleme zorlayan, kehanetleri gerçek kılmak için yeryüzünü kana bulamaktan çekinmeyen bir “teolojik terörizmi” içinde barındırmaktadır.
Evanjelik teoloji, klasik Hristiyanlıktan farklı olarak “dispensasyonalizm” adı verilen bir inanç sistemine dayanır. Bu sistemde insanlık tarihi, Tanrı’nın farklı “yönetim dönemleri”ne bölünmüş olarak yorumlanır. En kritik dönem ise Armageddon’la, yani dünyanın son savaşıyla gelecektir. Evanjeliklere göre Mesih’in yeniden yeryüzüne gelişi, ancak Yahudilerin “vaat edilmiş topraklar”da (Eretz Yisrael) toplanması ve Kudüs’ün başkent olmasıyla mümkündür. Yani Tanrı’nın ilahi takvimi, insan eliyle hızlandırılmalı; kehanetler “gerçekleştirilmeli”dir.
Bu anlayışta Tanrı, kudretli bir irade değil, sanki pasif bir figürdür. Evanjelikler onu harekete geçirmek, tarihsel takvimi manipüle etmek ve Mesih’in gelişini zorlamak isterler. Bu, klasik teolojide “küfür” olarak nitelendirilebilecek bir tutumdur: Tanrı’nın iradesine müdahale etmek, onu kendi kehanetine mahkûm etmek… Bu nedenle bazı teologlar, Evanjelik akımı “teolojik şizofreni” ya da “post-modern mesihçilik” olarak tanımlar.
1948’de İsrail Devleti’nin kurulması, Evanjelikler açısından ilahi takvimin yeniden başlatılması anlamına gelmiştir. Bu olay, sadece siyasi bir gelişme değil, aynı zamanda kutsal metinlerin gerçekleşmesi olarak kutsanmıştır. Hâl böyle olunca, İsrail yalnızca bir müttefik değil; aynı zamanda Tanrı’nın senaryosunda kilit bir aktör haline gelmiştir. Bu teolojik bağlılık, Evanjelik Hristiyanların İsrail’e verdiği sınırsız desteği açıklamaktadır.
- Sponsorlarımız -
Ancak burada ciddi bir çelişki vardır. Evanjelik kehanetlere göre, Yahudiler vaadedilen topraklarda toplandığında, Armageddon başlayacak ve Yahudilerin büyük bir kısmı yok olacak, sağ kalan azınlık ise Hristiyanlığı kabul edecektir. Bu, Evanjeliklerin İsrail’e verdiği desteğin aslında gizli bir yok oluş senaryosu taşıdığını göstermektedir. İsrail, Evanjelik teolojide kurtarılan değil, kurban edilen bir figürdür. Bu nedenle, Evanjelik destek; sevgi değil, stratejidir. Kandan beslenen bir mesihçiliğin İsrail’i aracı kılmasından başka bir anlam taşımaz.
ABD dış politikası üzerindeki Evanjelik etkinin boyutu, özellikle Reagan, George W. Bush ve Trump dönemlerinde gözle görülür hâle gelmiştir. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, Golan Tepeleri’nin meşrulaştırılması ve Filistin’e yapılan yardımların kesilmesi gibi politikalar, teolojik gerekçelerle şekillendirilmiştir. Bu durum, laik bir devletin teolojik hezeyanlarla dış politika üretmesi anlamına gelir. Üstelik bu politika, yalnızca dini değil; militaristtir de.
Evanjelik lobi, aynı zamanda ABD’nin silah sanayisinin en güçlü destekçilerindendir. “Tanrı’nın ordusu” söylemiyle, savaşlara kutsallık atfeder. Irak işgali gibi operasyonlar, “kutsal haçlı seferleri” olarak sunulur. Bu durum, dini inancın emperyal stratejiyle iç içe geçtiği, kana susamış bir kutsallık anlayışının hâkim olduğu bir tabloyu ortaya koyar. Evanjelizm, burada yalnızca bir inanç değil; şiddeti aklayan bir ideolojik aygıttır.
Geleneksel dinler, kutsallığı merhamet, adalet ve hikmet ile tanımlar. Oysa Evanjelik düşünce, kutsallığı yıkım, kan ve savaşla özdeşleştirir. Kutsal metinlerin alegorik değil, mekanik bir biçimde okunması; sembollerin tarihsel-politik olaylara indirgenmesi; Tanrı’nın kelamının bir savaş makinesine dönüştürülmesi, bu teolojiyi adeta şeytanileştirir.
Carl Jung’un ifadesiyle “Tanrı’nın gölgesi” olan karanlık güç, burada Tanrı’nın yerine geçmiştir. Evanjelizm, Tanrı’nın merhametini değil; gazabını, sevgisini değil; öfkesini yüceltir. Bu bağlamda Evanjelik teoloji, şeytani olanı kutsal kisvesiyle pazarlayan bir ruhsal sapkınlık hâline gelir. Nietzsche’nin “Tanrı öldü” ifadesine cevaben, Evanjelik teoloji “ölü Tanrı’nın kehanetini yaşatmak” uğruna insanlığı ölüme mahkûm eder.
- Sponsorlarımız-
Evanjelizm ile İsrail arasındaki ilişki, salt bir dostluk ilişkisi değildir. Bu ilişki, teolojik bir şantaj, eskatolojik bir zorbalık ve militarist bir kutsallık inşasıdır. İsrail bu ilişkide bir özne değil, araçtır. Kıyameti tetikleme arzusu, Tanrı’nın iradesini çarpıtan bir şizofreniye dönüşmüştür.
Dünya barışı, bu şizofrenik teolojinin etkisinden kurtulmadıkça mümkün olmayacaktır. Evanjelik akım, yalnızca bir inanç biçimi değil; modern çağın en sofistike teolojik tehdididir. Onunla mücadele, yalnızca politik değil; aynı zamanda ahlaki, entelektüel ve metafizik bir sorumluluktur.
MİRAÇ BURAK