RÜMEYSA ASLAN
Ali Şeriati’nin etkilendiği varoluşçu düşünürlerin başında Heidegger, sonra sırasıyla Marcel, Jaspers ve varoluşçu olarak sayılmadığını ifade ettiği Nietzsche, daha sonra Kierkegaard ve son olarak da Sartre gelir. O, Sartre’ı aksiyoner kişiliği ve Marksist düşünceyle egzistansiyalizmi sentezleyip savaşçı bir ideoloji yaratması yönüyle diğer düşünürlerden üstün kabul etmektedir. Şeriati için diğer varoluşçu filozofların Sartre’dan farkı ise, maneviyatçılığı ve insani boyutu öncelemiş olmalarıdır. Buna göre, Sartre toplumun işine yarar düşünceleriyle ön plana çıkarken, Heidegger, Marcel ve Jaspers daha mantıksal ve sırra yaklaşan derinlikli bir çalışma ortaya çıkarmışlardır (370).
Şeriati’ye göre, Sartre hem hümanist hem de metafizik karşıtı, Heidegger ise irfana yaklaşan biridir. Bu açıdan Heidegger, ona göre gerçek bir varoluşçudur. Mistik bir insanbilim biçiminde ifade ettiği görüşleri, Sartre tarafından toplum yararına olacak şekilde yüzeyselleştirilmiştir (371). Şeriati’nin varoluşçu felsefeler ile ilgili bu tasnifi ve eleştirileri kendi düşüncelerinin iki ayrı yönüne dair örtük bir özeleştiri olarak kabul edilebilir.
İncelediği bir öğretinin ne olduğunu tam anlamıyla anlamadan araştırmacının reddedici yahut kabullenici bir yaklaşım benimsemesi onu gerçeklikten uzaklaştıracaktır. Bu sebeple Şeriati ilk önce egzistansiyalizmin ne ifade ettiğine odaklanmıştır (372). Şeriati’ye göre, varoluşçuluk, insanı özgürleştirmek için; onu maddeci ve ekonomik bir varlık haline getiren materyalizm ve kapitalizm ile iradesini elinden alan Katoliklik ve diyalektik materyalizme bir isyan olarak neşet etmiştir (373).
- Sponsorlarımız -
Sartre’ın varoluşçuluğunu bazen genellemeci bir yaklaşımla tüm varoluşçu felsefelerin ortak kanaati şeklinde yorumlayan Şeriati, varoluşçuluğu hümanist bir öğreti olarak değerlendirir. Hümanizmi metafiziği yadsıyıp insanı merkeze alan anlamında “insanperest bir öğreti” olarak gören Şeriati’ye göre, çağdaş Batı medeniyeti bu öğretiye dayanır. Rönesans ile ortaya çıkan hümanizm; metafizik üzerine temellenen dinlerin karşısında insanın üstünlüğünü savunur. Bu açıdan Şeriati, hümanizmi olumlu bir öğreti olarak değerlendirir. Ona göre, Antik din ve Yunan mitolojilerinin inancını paylaşan Batı medeniyeti, tanrıların iradesi karşısında insani iradenin yok sayılmasına başkaldırmaktadır (374). Böyle bir düşünsel zeminde gelişen varoluşçuluk da Şeriati’ye göre, insanın iradesini yok sayan metafizik ve din anlayışının karşısında konumlanmıştır. İnsanı esir eden din tasavvurlarına karşı mücadele veren Şeriati, hümanizmin dolayısıyla varoluşçuluğun “put kırıcı” olduğunu, ancak sahih dine ulaşamadığını ifade eder ve bu durumu eleştirir.
Doğu-Batı düşünce blokları arasında bir kıyaslama yaparak egzistansiyalizmi değerlendiren Şeriati’ye göre, özellikle Heidegger ve Jaspers’in insan gerçekliğini gündeme getiren felsefeleri, tüketime ve eğlenceye dayalı Avrupa kültürüne bir isyan olarak ortaya çıkmaktadır. Modernleşme ve aydınlanma döneminin sebep olduğu buhran ve yıkımları giderebilmek adına, Batılı düşünürler “kendini bulma” ve “varoluş hakikatine ulaşma”yı temele alan ideolojiler geliştirmektedir. Batı’nın yeni keşfettiği bu görüşler, Doğu felsefesinin binlerce yıl önce kültürel altyapısını oluşturmaktadır (375). Bu sebeple Şeriati, Doğu felsefelerinin sarsılmaz bir medeniyet inşa ettiğini düşünür. Ona göre, insan tanınmadan onun ürünü olan medeniyetler ve kültürler anlaşılamaz. Batı insana rağmen bir medeniyet kurmaya çalıştığı için bugün insan anlamsız bir muammaya dönüşmüştür.
Şeriati’ye göre, Batı düşünce geleneği içinde egzistansiyalizme üstünlük kazandıran, insanın tüm var olanlardan ayrı bir fenomen olduğunu anlamasıdır. İnsan, maddi bir belirlenim içerisinde varlık kazanmış olmasına karşın, maddi yasaları değiştirebilecek yetilere sahiptir (376). Giderek seküler hale gelen Batı uygarlığı, insanı metafizik dünyanın amaçlarından uzaklaştırarak tamamen yeryüzünün vaat ettiklerine bağlamıştır (377). Bu doğrultuda varoluşçu felsefeler, seküler dünya görüşüne dayalı Avrupa insanının ihtiyaç duyduğu maneviyat ve insani bilinç arayışının tezahürüdür. Şeriati’y göre, mevcut yapısıyla egzistansiyalizm, Doğu’nun manevi tecrübesi karşısında yetersiz kalsa bile, Batı düşüncesinde üstün bir anlayış olarak görülmelidir. Ancak, içerisinde bulunduğu epistemolojik ve kültürel şartlar gereği Şeriati’ye göre, Doğu böyle bir felsefi yönelime ihtiyaç duymamaktadır. Çünkü varoluşçu ekolün tartıştığı meselelerin kökeni Sufi geleneğinde mevcuttur. Tasavvuf geleneği, Budizm, Taoizm ve diğer Doğulu mistik doktrinler varoluşçuluğun temelini oluşturan, insanî tecrübede derinlik ve içgörü üzerine kuruludur (378). Şeriati’nin mistik görüşler ve tasavvuf ile varoluşçu öğreti arasında kurduğu ilişki Izutsu tarafından da ifade edilmektedir.
İki düşünce bloğunu karşılaştıran Şeriati, insan ve evren hakkında felsefelerine aşina olduğu Marx ve Hegel’den de bahseder. Hegel’in insan, dünya ve varlık ile ilgili fikirlerinden etkilenen Şeriati, onun idealizminin üzerinde düşünülmeye değer olduğunu vurgular. Hegel’e atfederek ele aldığı tarihsel insan, kendisine ve dünyaya dair duygusal ve işrakî bilince sahiptir. Şeriati, Doğu ruhunun varlığı ve kendini tanımaya dair insana kazandırdığı aşkın zihinselliğin, Batı menşeli filozofların aynı yöndeki görüşlerinden daha güçlü olduğunu belirtir. Doğulu bir düşünür olarak, iki bloğun düşüncelerini kıyaslayan ifadelerinden dolayı itham edilmekten çekinen Şeriati, görüşlerinden ırkçılık ya da şovenizmin çıkarılamayacağının altını çizer (379). Ona göre, kendisinin eleştirel yaklaşımlarına karşın, Batı düşüncesine hayran olan ve yücelten Doğulu aydınların taklitçi tutumu, otantik İslami mirası yeterince tanımamalarıyla ilişkilidir (380).
Şeriati varoluşçu felsefenin ortaya çıkışına değindikten sonra, özellikle Sartre varoluşçuluğu üzerine yoğunlaşmaktadır. Sartre, insan yaşamına seçim ve özgürlük kavramlarıyla eylemsellik atfeder. Ona göre, olgusallığının farkında olması insanın varoluşsal gelişimini sağlar. “Varoluş özden önce gelir” önermesinde; insanın özgür iradeyle seçim yapabiliyor olmasının bir sonucu olan sorumluluk, varoluşu gerçekleştirir. Böylece Sartre, kendi kendisini yaratabilen bir varlık karşısında anlamsız olacağı için Tanrı’nın var olmadığı sonucuna ulaşmaktadır. Şeriati’nin varoluşçu düşünceye yaklaşmadaki amaçlarından biri, verimli bulduğu bu düşüncenin ateist eğilimini çürütmektir (381). Şeriati; Kierkegaard, Jaspers ve Marcel gibi teist varoluşçu filozofların düşüncelerinden haberdar olmasına ve yer yer onların görüşlerine benzer fikirler kaleme almasına rağmen, bu düşünürlerin isimlerine daha az atıfta bulunmaktadır.
- Sponsorlarımız-
Sartre’ın söylemlerinin genç nesil üzerindeki tesiri ve dönüştürücü gücü Şeriati’nin ilgisini çeker. Varoluşçuluk ile Marksist düşünceyi yakınlaştıran Sartre, Şeriati’nin öğretiler arasında köprü inşa etme fikrinin hareket ettiricisidir. İnsanı özgür, irade sahibi ve seçimlerinin sorumluluğunu taşıyan ve isyan eden biçimde tanımlayan Sartre, Şeriati’nin insana dair görüşlerini şekillendirir (382).
Şeriati, “Herkes dünyayı nasıl görüyorsa öyle yaşar” dedikten sonra, varlığı anlamsız ve saçma gören Camus ve Sartre’ı eleştirmektedir. Ona göre, düşünürlerin her ikisi de, dünyanın ve insanın meydana gelmesini maddi şartların bir gereği olarak açıkladıkları için varlığı rastlantıya dayandırırlar. Bu yaklaşım açısı onları amaçsız, bilinçsiz bir dünya tasavvuruna yöneltir (383). Böyle bir evren tasavvuru, insanı anlamsızlığa sevk edeceği için sorumluluktan bahsetmenin de imkânı ortadan kalkar.
Şeriati’ye göre, Sartre insan varlığının metafizik boyutunu inkâr ettiği için özgürlük ve irade ile ilgili önermelerini gerekçelendirememiştir (384). İnsanın terk edilmişliğini, yalnızlığını, ıstırabını, yabancılığını ve eylemini anlamlı kılacak belirli bir ahlaki ölçüte sahip olmamasını Sartre, Tanrı’nın yokluğu savına dayandırmıştır. Şeriati’ye göre, Sartre’ın görüşlerindeki tanrıtanımaz gerekçelendirme böylesi değerli bir öğretinin en zayıf yanıdır. Marksizm’den etkilenen Sartre, önceleri varoluşu öznel biçimde tasarlarken başkalarının sorumluluğunu duyumsayan toplumcu bir bakış açısına yönelir. Bu bağlamda, Sartre’ın ahlaki ölçütü öznel bir kanaate dayanır. Ona göre ahlak, insanın eylemini gerçekleştirirken bunun genel bir yasa olup olmamasını ve başkalarının da aynı şekilde eylemesini isteyip istemediğine bağlı olarak gelişir (385).
- Advertisement -
Şeriati, Sartre’ın felsefesinde ve kişiliğinde misyonerci bir yan bulmaktadır. Ona göre, kendisini Cezayir’in kurtuluşuna ve esir halkların özgürlüğüne adayan Sartre, canını insanlığın ölümsüz değerleri için feda eden biridir. Bu sebeple Şeriati, “ümmetine yabancı bir peygamber” olarak tasvir ettiği Sartre’ın şahsi tutumuyla felsefesinin birbiriyle çeliştiğini düşünür. Ona göre, özgürlük, irade ve sorumluluk eğer Tanrı varsa anlamlıdır. Sartre’ın da doğruluğuna inandığı Dostoyevski’nin dediği gibi “Eğer Tanrı yoksa her şey mubahtır”(386). Felsefesindeki ateizmin sebep olduğu boşluk ve anlamsızlıktan dolayı Sartre, okuyucularını bohem bir hayata ve nihilizme sevk etmektedir (387). Şeriati’ye göre Sartre, felsefesinin böyle bir sonuca ulaşmasından kendisi de memnun değildir. O, eylem ve sorumluluğa dayanan öğretisinin yaşamdan kaçanlar tarafından bir sığınak olarak kullanılmasını eleştirmektedir (388).
Kaynaklar: (370) Ali Şeriati, İslambilim-III, s. 223-224. (371) Şeriati, İslambilim-I, s. 158. (372) Şeriati, İslambilim-III, s. 237. (373) Cesur, Dr. Ali Şeriati ve Bir İdeoloji Olarak İslamcılık, s. 282. (374) Canatan, “Ali Şeriati’de İnsanın Özgürlük Sorunu ve Yabancılaşma”, s. 316. (375) Şeriati, Medeniyet Tarihi-II, s. 144-145. (376) Şeriati, İslambilim-III, s. 237. (377) Barrett, İrrasyonel İnsan, s. 23, 26. (378) Hamid Naseem, Muslim Philosophy: Science and Mysticism, Published by Sarup&Sons, New Delhi 2001, s. 291-293. (379) Şeriati, Çöle İniş, s. 132-133. (380) Şeriati, Ne Yapmalı, s. 258-259. (381) Machlis, “Ali Shari’ati and the Notion of Tawhid: Re-exploring the Question of God’s Unity”, s. 194. (382) Rahnema, Müslüman Ütopyacı, s. 227. (383) Şeriati, İslam Nedir – Muhammed Kimdir, s. 292, 294-295. (384) Şeriati, Muhtelif Eserler-I, s. 146. (385) Şeriati, İnsan, s. 296 (386) Şeriati, İnsan, s. 280. (387) Şeriati, Çöle İniş, s. 107, 109. (388) Şeriati, İnsan, s. 288.