SEVİNÇ TÜRKMEN AKSU
Zihin ile bedene ve bunlar arasındaki ilişkinin doğasına dair araştırma, Spinoza’nın duygu ve özgürlük kuramının temelini teşkil eder. İnsan doğasının arzu olduğunu ifade eden Spinoza, arzuyu varolmaya dönük bir çaba ile ilişkilendirir. İnsan özünü oluşturan bu çaba, zihin ile beden arasındaki ilişkiyi de doğrudan doğruya belirler: “[Z]ihnimizin ilk ve en önemli çabası bedenimizin varlığını olumlamaktır”. Arzunun hakikate ulaşmanın asıl kaynağı olması açısından ise Platon ile Spinozaarasında formel bir benzerliğe işaret edilebilse de arzu tanımlarına bakıldığında iki filozof arasında özsel bir farklılık açığa çıkmaktadır. Arzu, her ne kadar iki felsefenin ortak kavramları olarak görülebilse de aynı zamanda iki filozofu kesin biçimde birbirinden ayıran kategori olarak ortaya çıkar.
Platon, sevgiyi tartıştığı Şölen (Symposion) diyaloğunda, sevgi ile arzunun dolaysız bağıntısına vurgu yapar. Sevgi ile arzunun buluştuğu nokta ise elbette ki “iyi”dir. İyiye yönelik sevgi, gerçek arzuyu da ortaya koyar. Platon’a göre gerçek sevginin konusu olan arzu, “güzel içinde doğurma”yadönüktür ve “o doğurma acısıdır ki, ondan kurtulmadıkça hakikate ermek imkânı yoktur”. Yaratmaya ya da doğurmaya dönük bu arzu, doğrudan doğruya ölümsüzlükle ve ölümsüz olanla ilişkilidir. Yaratma ya da doğurma ise ruhun etkinliği yoluyla gerçekleşebilir: “[N]edir ruhun üretmesi, doğurması gereken şey? Düşünce ve diğer her türlü form mükemmelliği”.Ahmet Ayhan Çitil, Platon’daki “güzel içinde doğurma edimi”nde “güzelin kendindeliğinin bilgisi”nin “muhakeme faaliyeti içerisinde kuşatılamayan bir alana, arzu kaynaklı, tecrübi bir zemine ötelenmiş” olarak düşünülmesi gerektiğini vurgular. Bu deneyimde ruh “[g]erçek varlığa böylece yaklaştı mı, onunla birleşir, öz düşünceyi ve doğruyu yaratır; bilginin, gerçek hayatın, gerçek yiyeceğin tadına varır. Ancak o zaman doğurma sancılarından kurtulur”. Doğurma edimi gerçekliğe ulaşma ve gerçekliğe ortak olma arzusu yoluyla gerçekleşir. Gerçeklik arzusu ise ruhun katıksız ve sonsuz olanla buluşmasının ifadesidir: “[B]ütün varlığıyla ona bağlansın, içine düştüğü denizden kendi hızıyla fırlayıp çıksın, beslendiği çamurun üstüne yığdığı kabukları, çakılları, o mutlu sayılan yaşamaların, dünya nimetlerinin pürtüklü kalıntılarını bir silkeleyip atsın üzerinden, sen o zaman seyreyle ruhu”. Bu deneyim ruhun bedenden arınmış saltık arzusudur. Zira Platon’a göre ruh, bedenle birlikte oldukça “hiçbir şeyi arılığı içinde öğrenemez”. Öyleyse “[b]u türlü hareket eden bir ruh, kelimenin doğru anlamıyla, felsefeden başka bir şey yapmıyor, kendisini kolayca ölmeye gerçekten sürüklüyor demektir”. Bu açıdan değerlendirildiğinde felsefe “iyiyi isteme gücü”ndenbaşka bir şey değildir. Dolayısıyla Platon’a göre isteme ya da arzu, ancak ruhun ölümsüzlüğe yönelik ve güzellik içinde sürekli bir yaratma arzusu olduğunda gerçeklik taşır. Zira “insan, tanrının ölümsüzlüğüne öykünebilir lakin bu, tanrı gibi hiç değişmeden kalmak yoluyla olmaz, üreme/doğum yoluyla olur”. Doğurma ediminde gerçek arzunun konusu ise iyi ve güzeldir. Bu bağıntıda iyinin arzuya önsel olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Tam da bu noktada Platon’un iyi ve arzu anlayışı ile Spinoza’nın iyi ve arzu anlayışı arasındaki kesin farklılıklar iyiden iyiye belirir.
Her ne kadar Platon ve Spinoza’da “iyiyi arzulama” ortak bir eğilim olarak ortaya çıksa da Spinoza’ya göre iyi, hiçbir önsel belirlenime sahip değildir. Platon’un iddia ettiğinin aksine iyi yararlı olandır. Elbette ki Spinoza için söylenebileceği gibi Platon için de şu söylenebilir: İnsan için en yararlı olan arzu, doğasına uygun tarzda etkinlik içinde olmasıdır. Ancak Spinoza için yararlı olan, ölümsüzlüğün aranması değil yaşamın en etkin biçimde sürdürülmesidir. Spinoza da arzuyu tanımlarken ruha gönderme yapar: “Arzu Ruhun iyi saydığı bir şeye olan meylidir”. Ancak burada beden açısından da yararlı olan bir iyi kastedilir. Diğer taraftan gerçek arzu, iki filozofa göre de hakikate ulaşmaya dönük arzudur. Ne var ki iki filozofun ruh ve hakikat kavramları kökten farklılık ihtiva eder. Platon ruh ile bedenin doğasını karşıt olarak nitelendirirken Spinoza bu ikisini ontolojik bir birlik içinde düşünür. Yine yukarıda da belirtildiği üzere Platon’un hakikat anlayışı deyim yerindeyse doğaya aşkın nitelikte iken Spinoza’nın hakikat anlayışı doğaya içkin niteliktedir. İki felsefede de arzu, etkinlik, güç gibi kavramlar önemli bir yer teşkil etse de bu kavramların içeriği iki felsefe arasındaki bu tözsel ayrımdan bağımsız olarak düşünülebilir değildir. Son kertede, Platon töz derken eidosu Spinoza ise doğayı anlar. Bununla birlikte Platon’da arzu yine doğaya aşkın yönde bir eğilimi anlatırken Spinoza’da doğaya içkin bir eğilimi ifade eder. Bireysellik ile arzu arasındaki bağıntı da bu açıdan iki filozofta farklı biçimde geliştirilir.
- Sponsorlarımız -
Bireyselliğin koşulu olarak “hakikati arzulama”, Spinoza’dabeden ve ruhun etkinlik halindeki bir aradalığını duyururken Platon’da ruhun bedenden bağımsızlaşma koşulunu gerektirir. Erdemin edimselleşmesi açısından bakıldığında ise şu belirlenim iki filozof için de geçerlidir: Erdem, doğasına uygun etkinlik içinde olmaktır. Ancak Platon insan doğasına uygun arzudan ruhun iyiden pay almasını ve bu yönde iyiyi arzulamasını anlarken Spinoza, bedenin ve ruhun birliğini tesis eden ve bu birliği olumlayan etkinlik tarzını geliştirmeye olanak sağlayan her türlü aracın, durumun, ilişkinin ve etkileşimin arzusunu anlar. Arzu, iki filozofun da varlık anlayışı için özsel bir karaktere sahip iken bu arzunun konusu, nesnesi ya da yönelimi açısından önemli farklılıklar içermektedir. Platon ile Spinoza’nın insan doğası anlayışındaki ontolojik farklılık, Platon’da bu doğanın gerçekleşmesinin koşulunun iyi ve iyi aracılığıyla doğurma edimi, Spinoza’da ise ruh ve bedenin birliğini olumlayacakşekilde etkin olma durumu olduğu ortaya çıkar. Spinoza’da iyi de etkinliğin bu yönde bir gerçekleşmeye yararı itibariyle ele alınır, tersi değil. Yani Spinoza’ya göre iyiye dair hiçbir önsel belirlenim söz konusu değildir. Oysa Platon’da önsel ontolojik ilkenin iyi olduğu söylenebilir. Nihai olarak özgürlük araştırması açısından ve bu araştırmanın koşulu olan insan doğası açısından bakıldığında her ne kadar arzu ve etkinlik iki felsefenin ortak kavramları olarak öne çıksa da iki felsefe arasındaki temel ayrımı bu felsefelerin dayandıkları varlık anlayışları ortaya koyar.