Hüseyin, bize şehâdetinden daha büyük bir ders vermiştir: Hacc’ı yarıda kesmek ve şehadete yürümek! O, bütün geçmişleriyle ecdadının atası ve babasının, ihyası uğruna cihad ettikleri Hacc’ı yanda keserek şehâdeti seçiyor. Evet, Hüseyin Hacc merasimini bitirmiyor. Hüseyin böyle yapmakla, tarihin tüm hacılarına, tarihin tüm namaz kılanlarına ve İbrahim’in sünneti’ne inanan herkese şunu öğretmek istiyor: eğer imamet olmazsa, rehberlik olmazsa; eğer hedef olmazsa, eğer Hüseyin olmaz da Yezid olursa, Allah’ın Evi’ni tavaf etmek, puthaneyi tavaf etmekle eşit olur. Hüseyin Hacc’ı yanda bırakıp Kerbala’ya yöneldiği anda tavafa onsuz devam edenler, Muaviye’nin yeşil sarayında tavafa duran kimselerle müsavilerdirler”. “Hacc”! Put kıran İbrahim’in sünneti. “İnsanların evi”nde ya da Allah’ın Evi’nde – ne fark eder?-
Bir halk girdabı, tazyikli ve hararetli, tavaf etmede… Yüzler şevkten parlamış, yürekler aşktan erimiş, “Allah”ın davetine Lebbeyk diyor ve iman coşkusu, İslam heyecanı, Allah korkusu, âhiret azabının ürküntüsü, cehennem cezasının korkusu ve ibadet aşkı, ümmetin seçkinlerini mukaddes bir halkanın içinde döndürüyor.
Ve simalar arasında kimler yok ki: Peygamber’in ashabı, İslam’ın öncüleri [Mütekaddimin], cihad kahramanları, küfür topraklarının fâtihleri, yeryüzü puthanelerini viraneye çevirenler, Tevhid’in hamileri, Kur’an hafızları, Sünnet’e bağlı olanlar, Hanif Din’in ruhanîleri… bunların hepsi dönüyor ve İbrahim’le ahidlerini yeniliyorlar. Bu aşağı-adi dünyadan, bu toprak dünyasından ve bu bayağı yeryüzünde olup biten her şeyden fariğ olup kalblerini Allah’a bağlayarak dönüyorlar. Cennet, gözlerinin önünde dansa çıkmış. Huriler, mahcup yüzlerine göz kırpıyor. Melekler arş kongresinden onlara güzel sesler gönderiyor. Cibril, kanatlarını sevgiyle onların tavaf eden ayaklarının altına seriyor!
Peki atmosfer bu iken, böyle öfkeli, kararlı, müslümanların sıkı tavaf girdabını yarıp çıkan, “hürmet, güvenlik ve dokunulmazlık” şehrini terk edip giden insan da kim?
Bütün müslümanların Ka’be’ye yöneldiği bu esnada, o nereye yönelmiştir? Niçin bir an olsun bu dönen daireyi görmek için dönüp, bakmıyor? O dairede insanları, Nemrud müziğiyle İbrahim’in Evi’nin etrafında döndürüyorlar. Safa ve Merve arasında boş Sa’ylerinin uğruna koşturuyorlar: Tarihin başlangıcı olan ve Adem ile Havva’nın yeryüzünde ilk buluşma yerleri olan Arafat’tan “Meş’aru’l-Haram”larına gece karanlığında getiriyorlar. Bu haram beldede -ki bu gece cehalet kullarının oraya girişi yasaktır- onların şuurlarını öldürüyorlar, seher vakti gelir gelmez Allah’ın koyu sürüsünü harekete geçiriyor ve İbrahim’le dalga geçer ve Allah’ı aldatırcasına, Adem’den Âhirü’zzamana kadar gelen üç daimî mabudu oyun olsun diye taşlamaları için, -üç uğursuz teslis putunun toprağı olan- “Mina”ya doğru sürüyorlar.
Evet, rengarenk yedi güzel ve zarif çakıl taşına, narin baş parmaklarıyla, mekan ve zamanlarının üç tanrısının ağarmış çehresine, cilve ve aşk oyunu turları yaparcasına atmaları için…! ve zillet yüklü yazgılarının bir işareti olarak koyunları boğazlasınlar diye: onlar, “Allah’ın koyunlarıdır”. Tanrı’nın üç daimî temsilcisi, bu koyunların yün, süt, deri ve etinden daima yararlanmıştır. Onların daimî kurbanlıkları, bunlardır. Onlar her yerde, “dilsiz” olan bu kurbanları, kendi canları uğruna keserler; onların al kanları ise “yeşil saray”, “Mescid-i Dırar” ve “Karun’un hazinesinin damarlarında dolaşmaktadır.
Sonunda bu “üç taşlanan” putun kulluğuna baş koymalarının göstergesi olarak başlarını tıraş ettirirler; bu traş aynı zamanda zulmün eylem aletinin cehalet olduğunu, elleri hakikat kanına bulanmış olanların, pragmatistlerin ta kendileri olduğunu da göstermektedir. Bu “pragmatistler, her çağda ve her nesilde “, “kendi yoklukları”yla “insanın şehadeti”ne zemin hazırlarlar. Bu takva ve kutsiyet perdelerinin ardında cellatlık gizlenmiştir. Bu hacılardır ki her zaman ve her mekanda, tüm zamanların ve tüm mekanların o üç putunun vesvesesiyle İsmail’i, bizzat kendi elleriyle Nemrud’un ayakları altında kesmişlerdir. Bunlar, “insanın kurban” gününü ve zamanın İsmail’inin boğazlanma gününü bayram olarak kutlar; Ka’be’ye sırtlarını dönerek, zillet kıblesine yüz sürer, “Ahiret Cenneti”ni “dünya cehennemi” pahasına satarak ilah ve rablerinin mutfağının sıcak külleri üzerinde afiyetle kendilerinden geçmiş vaziyette uyur ve yağma sofralarının artıklarında büyük bir zevkle otlanırlar!
- Sponsorlarımız-
Ali Şeriati Hac Kitabından…