YAKUP EMRAH
Foucault şöyle der; Eski Yunan’a ait parrhesia kavramı, “özgür konuşma”, “dürüst konuşma”, “açık sözlülük”, hakikati söyleme konusunda dürüstlük anlamlarına geliyor (Foucault, 2005: 10). Diyojen insanlar için en güzel şeyin ne olduğu sorulduğunda, “konuşma özgürlüğü”, (parrhesia) der. Parrhesia’nın en önemli ayrımı, dinleyiciyi rahatsız edecek derecede bir yüzleşme sağlaması, hatta bazen biraz incitme ve öfkelendirme içermesidir. Ancak, parrrhesia boşboğazlık ya da cahilce açık sözlülük değildir. Boşboğaz olmadan, kuru gürültü yapmadan parrhesia kullanmak bilgelik göstergesidir. Antik Yunan’da parrhesia kullanmak, yani hakikati söylemek yaşam sanatının bir parçası sayılır.
Foucault, “Doğruyu Söylemek” adlı eserinde parrhesia kavramını incelerken, bu kavramın siyasi, etik ve felsefi boyutlarını ele alır. Kitap, özellikle antik Yunan’da parrhesia’nın kullanımını ve önemini irdeleyerek başlar. Antik Yunan’da, parrhesia, bir bireyin korkmadan, gerçeği söyleme cesaretini göstermesi anlamına gelirdi. Foucault, bu terimi Antik Batı’da dolaşan söylem biçimleriyle ilişkilendirir ve farklı parrhesiastik figürleri ve onların rollerini inceler.
Foucault daha sonra, parrhesia’nın Hristiyanlık ve modern dönemdeki değişimlerini ele alır. Hristiyanlıkta, parrhesia, doğruyu söyleme eylemi ve günahkarları uyarmanın bir biçimi olarak ortaya çıkar. Modern dönemde ise parrhesia, bireyin siyasi düzlemde doğruyu söyleme ve gerçeği ortaya koyma eylemi olarak farklı bir anlam kazanır.
- Sponsorlarımız -
Parrhesia kavramı Antik Yunan’a ait olduğu için Foucault sadece Batı simalarını gündem eder. Foucault, Sokratik Parrhesia’dan sonra Kinikler-Cynics olarak bilinen bir filozof grubunu inceler. Kinikler, toplumsal normlara ve otoritelere karşı çıkan, doğruluğu açıkça ifade eden ve sıra dışı yaşam tarzlarıyla tanınan bir gruptu. Daha sonra Foucault, vaizlerin, toplumun ahlaki normlarını sorgulayarak ve doğruyu söyleyerek parrhesiastik bir rol oynadığını belirtir.
Doğu Parrhesiası olarak bir tanımlama yaparsak şüphesiz ki bu tanımlamanın en büyük siması İmam Ali’nin yalnızlık kuşanmış mücadelesi ve İmam Hüseyin ve onun ölümsüz mesajlarının yaşandığı Kerbela olacaktır. Mekke Derin Devleti’nin takva maskeleriyle sinsice inşa ettiği iktidarının yegâne hedefi Muhammed-i devrimin boğulmasından başka bir şey değildi. Bu devrimin muhafazası için tarihsel sorumluluk alan İmam Ali bu zorbalar karşısında tarihsel vicdanı temsil etmekteydi.
İmam Ali bin Ebu Talib, İslam tarihinde özgün ve devrimci bir figür olarak öne çıkmış ve dönemin toplumsal, siyasi ve dini sorunlarına karşı direniş göstermiştir. Hz. Muhammed’in en yakın akrabası ve onun seçkin takipçilerinden biri olarak İslam’ın temel ilkelerini savunmuştur. Ancak, Mekke Derin Devleti olan ve takva maskesini takan Ümeyye ailesinin yönetimi altında adaletsizlik, zulüm ve İslam’ın ilkelerine aykırı uygulamalar hızla yayılmıştır. Aslında İmam Ali’nin Ümeyye çocuklarına (Emeviler) karşı olan devrimci mücadelesi sosyal, siyasi ve felsefi boyutlar içermektedir. İmam Ali, İslam’ın özünde yer alan adalet ve eşitlik ideallerini hayata geçirmek amacıyla hareket etmiştir. Onun mücadelesi, sadece bir siyasi iktidarın devrilmesi değil, aynı zamanda toplumsal adaletsizliklere ve zorbalığa karşı bir isyandır. İsyandır diyoruz çünkü Ali hakikati kuşanmış ve kalabalıklar içinde yalnız kalmış bir simadır. Bu mücadele kurumsal bir mücadele değil bu yönüyle bir isyandır.
Ümeyye ailesinin egemenliği altında, İslam’ın eşitlik, sosyal adalet ve toplumsal dayanışma ilkeleri ihlal edilmiş, İslam toplumu sınıf ayrımcılığı, baskı ve haksızlıkla karşı karşıya kalmıştır. İmam Ali, İslam’ın bu değerlerini geri getirme amacıyla Ümeyye ailesine karşı açık bir direniş başlatmıştır. Ali, toplumun alt tabakalarından ve ezilenlerden büyük destek almıştır. Onun adalet, eşitlik ve özgürlük talepleri, İslam toplumunun tabanında büyük bir etki yaratmış ve halk arasında direniş ruhunu alevlendirmiştir.
Ali, zengin ve fakir arasındaki uçurumu kapatmak, eşitlikçi bir toplum düzeni kurmak ve ekonomik adaleti sağlamak için çaba sarf etmiştir. Onun yönetiminde, kaynakların adil dağılımı, ezilenleri gözetmek, hakların korunması ve eşitlikçi bir gelir dağılımı gibi politikalar öne çıkmıştır. Ümeyye ailesine karşı yürütülen mücadele, sadece İslam dünyasının o dönemdeki siyasi yapısını etkilemekle kalmamış, aynı zamanda daha geniş bir perspektifle İslam toplumunun geleceğini de şekillendirmiştir. İmam Ali’nin direnişi, İslam’ın temel ilkelerine sadık kalmak ve İslam toplumunda adaleti yeniden inşa etmek için bir kılavuz olmuştur. Bu mücadele, İslam tarihindeki toplumsal dönüşümlerin ve siyasi değişimlerin önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilmektedir.
- Sponsorlarımız-
İmam Ali’nin adalet ve hakikat anlayışı, İslam’ın özünde yer alan temel ilkelere dayanmaktadır. Ona göre, adalet, her bireyin hakkını elde etme, eşitlik ve insan onurunun korunması anlamına gelirken, hakikat ise ilahi gerçekliğin bilgisi ve adalet, özgürlük, sorumluluğun tavizsizliği olarak değerlendirilmektedir. İmam Ali, bu temel değerleri İslam’ın pratik yaşamında gerçekleştirmek için mücadele etmiş ve toplumun adalet temelli bir düzen içinde yaşamasını savunmuştur.
İmam Ali’nin mücadelesi, siyasi ve toplumsal açıdan önemli etkiler yaratmıştır. Adalet ve hakikat arayışı, İslam toplumunda sosyal dönüşüme ve siyasi bir değişime yol açmıştır. İmam Ali, halkın haklarını savunurken toplumda adaletin sağlanmasını hedeflemiştir. Onun liderliği ve cesareti, insanların adalet, eşitlik ve hakikat idealleri etrafında birleşmesini sağlamış ve toplumsal bir dönüşümün temellerini atmıştır. Bu toplumsal dönüşüm tarihsel bir hakikate dönüşmüştür.
Bu hakikati Meşhur İngiliz yazarı ve filozofu Thomas Karlayl şöyle beyan etmektedir:
- Advertisement -
“Ama Ali’ye gelince, onu sadece sevebilir ve aşık olabiliriz. Zira o, değerli bir yiğit ve nefsi yüce bir insandı. Vicdanının kaynağından sevgi ve iyilik seli akmaktaydı. Kalbinden güçlülük ve yiğitlik alevleri yükselmekteydi. Aslanlardan daha cesurdu ama,bu cesareti merhamet, kalp yumuşaklığı ve sevgiyle karışlıktı. Kufe’de kalleşçe öldürülmesine sebep olan tek şey şiddetli adaletiydi. O, herkesi kendisi gibi adil biliyordu. Katili hakkında konuşulunca da bizzat şöyle demişti: Eğer hayatta kalırsam kendim bilirim, ama ölürsem iş size kalmış. İsterseniz kısas edin. Darbesine karşılık ona sadece bir darbe vurun, ama eğer affederseniz bu takvaya daha yakındır.”
George Cordak ise Ali’nin Adaleti adlı eserinde şöyle söylemektedir:
“Ey Ali! Eğer senin İsa’dan üstün olduğunu söylersem bunu dinim kabul etmez. Eğer İsa’nın senden üstün olduğunu söylersem bunu vicdanım kabul etmez. Senin ilah olduğunu söylemiyorum. Öyleyse kendin bize söyle, ey Ali! Sen kimsin?”
Ey Ali Sen Kimsin?
Sen İslam’ın devrimci ruhu, yürekten akan adaleti, çılgın cesaretin ve yükselen bilgeliğin ta kendisisin. Toplumu irfan-i bilgeliğinle coşturan, kalpleri alevlendiren ve umutla dolduran önderliksin. Adaletin kudretli kılıcıyla, zalimlerin tahtlarını sarsıp ezilenlerin yanında yer alansın. İçindeki ateşle haksızlığa karşı savaşan, ezilenlerin önderi ve yeryüzünün en nadide simasısın.
Savaş meydanlarında, özgürlük bayrağını gururla taşıdın. Göğüs kabartan yiğitliğinle düşmanın karşısında dimdik durdun. Cesaretin, yeryüzünün bütün ezilenlerine ölümsüz bir mesajdı ki hakikat bayrağını yükseklere çıkaran bir meşale oldun. Ölümden sonra daha çok büyüyensin. Sen İslam’ın devrimci coşkusu, sarsıcı adaleti, yürekten akan cesareti ve yükselen bilgeliği temsil eden eşsiz liderisin.
Henry Corbin’in dediği gibi Ali “insanın en yüksek potansiyelini temsil eden figürüdür”. “İnsanın en yüksek potansiyeli” ifadesi, insanın içinde bulunduğu durumdan bağımsız olarak, sahip olduğu yeteneklerin, kapasitenin ve gelişme potansiyelinin en üst noktasını ifade etmektedir. İnsanın en yüksek potansiyeli, bireyin kendini en iyi şekilde gerçekleştirebildiği, yeteneklerini tam anlamıyla kullanabildiği ve içsel olarak tatmin edici bir yaşam sürdürebildiği bir durumu ifade eder.
Bu kavram, insanın entelektüel, duygusal, fiziksel ve ruhsal alanlarda kendini geliştirme ve büyüme potansiyelini ifade eder. İnsanın en yüksek potansiyeli, kendi yeteneklerini keşfetme, öğrenme, yaratıcılığı kullanma, hedeflerine ulaşma, kendini aşma ve başkalarına yardım etme gibi süreçlerle ilişkilendirilir. İnsanın en yüksek potansiyeline ulaşması, kendini tanıması, içsel dengeyi sağlaması, değerlerine uygun bir şekilde yaşaması, kişisel hedeflerine ulaşması ve topluma katkıda bulunmasıyla ilişkilidir. Bu potansiyel, her birey için farklılık gösterebilir, çünkü her insanın farklı yetenekleri, ilgi alanları ve hedefleri vardır.
Corbin’e göre İmam Ali, geleneksel Şii inancının ötesine geçerek, İslam’ın içerdiği derin manevi ve felsefi öğretileri temsil eder. Corbin, İmam Ali’nin irfanî bilgeliğini vurgulayarak, onun ilahi hikmete olan yakınlığını ve manevi öğretiye olan derin bağlılığını vurgular. Bir noktada bu tanım İslam felsefesi ve tasavvufunda yoğunlukla işlenen ve etik bir ideal olan “İnsan-ı Kâmil” kavramı ile eşdeğerdir. İnsan-ı kâmil kavramı, İslam düşüncesinde ahlaki bir ideal olarak kabul edilir. Bu kavram, insanın tam potansiyelini gerçekleştirmesi, ahlaki erdemleri edinmesi ve kendini tanıması yolunda bir yol haritası sunar. Batı felsefesiyle bağlantılı olarak, insan-ı kâmil kavramı, Aristoteles’in “eudaimonia” kavramıyla benzerlikler taşır. Her ikiside, insanın en yüksek mutluluğunu ve mükemmelliğini hedefleyen bir etik idealin peşinde koşar. İmam Ali’nin yaşamı, bu idealin somut bir örneğini sunar, çünkü o, adalet, bilgelik, sabır ve cömertlik gibi erdemleri yüceltme amacıyla hareket eden evrensel bir rol modeldir.
Ali’nin bu evrensel rol modelliği sadece metafizik bir inanış değildir. Ali Şeriati’nin beyan ettiği gibi; toplumu cehaletten, zulümde kurtaran devrimci önderliğe dayanan bir felsefe, halkın özgürlük, bilinç, siyasi ve fikri olgunluk seviyesine ulaşmasını sağlamak için ortamı devrimci temizliğe ve fertleri devrimci eğitime tabi tutan bir sistemdir. Aslında bu önderlik durumuna İslami literatürde “İmamet” demekteyiz. Bu yönüyle İmamet, parrhesia’nın toplumsal yüzüdür. Özgürlük ve adalet arayışının iki farklı yoludur.
Devam Edecek…