NECATİ SÜMER
Ayna ister ilkel ister uygar olsun birçok toplumun inanç sisteminde önemli bir sembol olarak belirir. O, toplumlarda bazı geleneklerin oluşmasında önemli etkisi olan estetik bir nesne olarak ön plana çıkar. İlk semavi din olan Yahudilik, bazı ritüllerinde aynaya yer verir. Örneğin Yahudilikte Şabat, haftalık dinlenme ve ibadet günüdür. Tevrat’a göre Tanrı, dünyayı altı günde yaratmış yedinci günde dinlenmiştir. Özellikle dindar Ortodoks Yahudiler, Şabat sırasında bazı eylemleri yasak olduğu için yapmazlar. Bunlardan bir tanesi de Talmud’ta geçen, saç kesmek için aynaya bakma eylemidir. Şabat’ta o gün kırpma, kesme gibi eylemler yasaklandığı için kişinin aynaya bakması da doğru bulunmamıştır. Yahudi din bilginleri el aynası ve duvar aynasına bakma konusunda ayrım yapmışlardır. Onlar, Şabat’ı unutturacağı için el aynasına bakarak saç kesmeyi yasaklamıştır. Çünkü Talmud’a göre kişi, aynasını yere bırakıp makası getirene kadar bu kutsal günü unutabilir. Fakat duvar aynası sabit olduğu için kişinin oyalanıp Şabat’ı unutması söz konusu değildir. Bu çerçevede Talmud, Şabat boyunca sabit aynaya bakmayı onaylarken diğer aynalara bakmayı yasaklamıştır (The Babylonian Talmud, 1896: 335).
Ayna, Yahudilerin yas zamanlarında önemsedikleri önemli bir semboldür. Yahudi inanışına göre ölünün toprağa gömülmesinden sonra otuz günlük bir yas dönemi başlar. Bu uzun dönemin içinde özellikle ilk yedi gün önemlidir. Bu zaman zarfında ölü evinde sürekli bir mum yakılır. Yahudiler geçmişte olduğu gibi bugün de bu yedi günlük yas döneminde aynanın kullanımı yasaklamışlardır. Yahudi geleneğine göre ölü evinde aynanın üstü ya örtülmeli ya da ayna duvarda ters çevrilmelidir (Rabbinowicz, 2007: 519). Çünkü ölü evinde aynanın karşısında dua okuyan kişi, yansımasını göreceği için dikkati dağılır. Böylece o hem Tanrı’ya hem de ölüye saygısızlık yapmış olur. Ayrıca makyaj yapılan aynanın dua esnasında orada bulunması yas döneminde hoş karşılanmaz. Aynaya bakmanın yasaklanması Yahudilerin ölüye saygılarının önemli bir ifadesidir (Rothkoff, 2007: 588).
Yahudilerin ölünün yanında ayna bulundurmama ya da onu örtme inanışı, aslında ilkel veya medeni birçok toplumda bilinen bir uygulamadır. Bu düşünce veya korku, öldükten sonra kişinin hem bedeninin hem de ruhunun ürkütücü olmasıyla ilişkilidir. Bu anlayışa göre kişi bir evde ölünce onun ruhu gömülene kadar oralarda dolaşır. Bu esnada yaşayan birisinin aynaya bakması ölen kişini ruhuyla temas etmesi anlamına gelir. Ölenin hayaleti her an yaşayanlarla iletişime geçebilir. Özellikle ilkel kabilelerde rastlanan bu inanışa göre ruh, kişinin hayaletiyle karşılaşırsa hemen korkup kaçabilir. Buna göre bir insan, birinin ölümünden sonra kendisini aynada görürse kendisinin de öleceğini düşünür. Bu nedenle insanlar evdeki bütün aynaların üzerini bir kumaşla örtme gereği duyarlar. Bugün bile Almanya, İskoçya ve İngiltere gibi Avrupa halkları arasında ölünün bulunduğu evde aynaların veya yansıma sağlayan eşyaların üzerini beyaz bir örtüyle örtme geleneği vardır (Frazer, 2004: 145).
- Sponsorlarımız -
Yahudiliğin dışında İslam da ayna temasını kullanan bir dindir. Bu çerçevede İslam’ın ikinci kaynağı sayılan hadislerde, ayna hem kullanılması tavsiye edilen bir eşya hem de benzetme aracı olarak kullanılmıştır. “Mümin, müminin aynasıdır.” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 49; Tirmizî, “Birr”, 18.) hadisinde geçen ayna kavramı, Müslümanların birbirlerinin iyi veya kötü tarafını yansıttığı gerçeğini ifade etmek için kullanılmıştır. Benzer şekilde İslam kültüründe özellikle tasavvufta ayna, önemli bir ögedir. İbnü’l Arabî, Fusûsu’l- Hikem adlı eserinde birçok kez ayna motifini kullanmıştır. Örneğin Arabî, âlemi cilasız bir aynaya benzetmiştir. Ona göre kişi, aynada nefsini kendisine bakılan cismin yansıttığı biçimde görür. Aynada bakan orada kendisini ruhsuz, cansız ve derinliksiz olarak görür. Ayna kirli, bulanık veya kırık ise ona bakan kendisini o mahiyette görür. Arabî’ye göre yalnızca Allah, kendisini bu hariçteki aynalar gibi yüzeyde seyretmez. Onun açısından Hakk’ın âlem aynasına tecellisi, sonsuz manalarını yine hakikatinde âlem olarak seyretmesidir (İbnü’l Arabî, 2013: 25). Yine Arabî’ye göre yalnızca İnsan-ı Kâmil, Allah’ın tüm manalarına boy aynası olur. Yani Allah sadece İnsan-ı Kâmil, boy aynasında tam olarak kendisini seyreder (İbnü’l Arabî, 2013: 151-162).
Tasavvuf kültüründe okyanus, deniz ve göl aynayı ifade eden önemli metaforlardır. Aynanın bizzat kendisi ise tasavvufta kişinin kendisini içinde fiziksel ve ruhsal olarak açıkça görebildiği dişil nesnedir. Kişi aynada kendisini, maşukunu ve sevdiklerini görür. Bu çerçevede Feridüddin Attar’ın Mantık Al- Tayr, “Kuşların Dili” adlı eseri ayna simgesinin odak olarak kullanıldığı tasavvufi bir metindir. Buradaki hikâyeye göre binlerce kuş, hiçbir ülkenin padişahsız olamayacağı ilkesinden hareketle Simurg’un hükümdarları olması için uzun bir yolculuğa çıkarlar. Süleyman peygamberin postacısı olarak bilinen Hüdhüd’ün öncülüğünde birçok zorluğu aşarak sadece otuz kuş padişahları olan Simurg’a ulaşır. Aslında onların ulaştıkları şey aynadır. Burada sadece kendilerini görürler. Yolculuklarının kendilerini arayıştan öte bir şey olmadığının farkına varırlar. Burada Simurg, ayna metaforudur. Kişiye bizzat kendisini apaçık gösteren hakikattir (Attar, 2001: 175-177).
İslam’ın yaşandığı Müslüman kültürlerde ayna, insana güzelliğini gösteren ve kişinin kendisini seyretmekten zevk almasını sağlayan bir süs eşyası olarak görülür. Bu estetiği ve işlevselliği nedeniyle ayna İslam kültürünün yaşandığı başta Anadolu olmak üzere birçok coğrafyada çeşitli inanışlara konu olmuştur. Örneğin Anadolu’da, ölen kişinin burnuna veya ağzına aynayı yaklaştırıp onun yaşayıp yaşamadığını öğrenmek böyle bir geleneğin ürünüdür. Buna göre ayna buğulandığında kişinin canlı olduğu anlaşılır (Pala, 2016: 57). Hindistan Bombay’da yaşayan Müslümanlar arasında ise ayna olumsuzluğu imler. Bu kültürde ölmekte olan birinin odasındaki aynayı bir bezle örtme geleneği vardır. Onlar, ölü gömülünceye kadar bu bezi aynanın üzerinden kaldırmazlar. Hatta uyumadan önce yatak odalarında ayna varsa onu da örterler. Benzer şekilde hastaların odalarındaki aynalar ya ters çevrilir ya da örtülür. Çünkü hastalık zamanında da ruh kolaylıkla uçabilir. Hasta kişi aynadaki yansımasını görürse ruhu aniden bedeninden fırlayabilir. İnanışa göre ayna, yansıma halinde kişinin ruhunu çekip alabilme özelliğine sahiptir (Frazer, 2004: 145).