Osmanlı Devleti II. Mahmut devrinde merkeziyetçi bir yönetim kurmak için Kuzey Irak’taki emirliklere yönelerek; Ravenduz’da Soran Emirliğini, İmâdiye’de Bahtinan Emirliğini ve Süleymaniye’de Baban Emirliğini ortadan kaldırarak bölgeyi merkezi hükümete bağlamıştır. Kürt mirliklerinin zorla ortadan kaldırılması 1834-1839 yıllarından başlamak üzere Osmanlı Kürt ilişkilerini zedelemiştir.Kürdistan coğrafyasında klasik Osmanlı-Kürt ilişkileri üzerine kurulan dengeler kökten yıkılmış, yerini güçler savaşı ve çatışma almıştır.
XIX. yüzyılda Kürtler Osmanlı Devleti ve Safevi Devleti egemenliği altında yaşamaya devam etmiş ama dünyadaki değişimi anlama gibi bir çaba içinde olmamış, daha çok geleneksel Kürt siyasi ve sosyal yapısını özellikle mirlikleri(emirlikleri) koruma mücadelesine girmişlerdir. Osmanlı Devleti, Kürt mirlerini ortadan kaldırırken Kürtler arasında hızla yayılan ve güçlenen Hâlidi şeyhlerini desteklemiş ve onları muhatap almıştır. Deyim yerindeyse mirlerin boşalttığı siyasi alanı dinî ve siyasi bir güç haline gelen Hâlidi şeyhlerive halifeleri doldurmuştur.
Osmanlı Devletinin otoritesine direnen mirler zorla görevlerinden alınmış İstanbul, Girit ve Hicaz’a sürgün edilmiştir. Bu sürgünler döneminde Kürt mirleri dünyaya açılmaya başlamıştır. Diğer bir anlatımla Osmanlı orduları karşısında yenilen Kürt mirleri sürgün esnasında dünyadaki değişimleri görmeye ve anlamaya başlamıştır. Kürt siyasal uyanışının bu şekilde başladığı söylenebilir. Bu uyanışın en somut örneği Bedirhan Bey ve hanedanının takip ettiği siyasi seyirdir.
Bedirhan Bey yargılanmak için İstanbul’a getirildiğinde savunmasında hem af talep etmiş hem de gördüklerini şöyle itiraf etmiştir: “İstanbul öyle bir yer ki, ecdadımız görmemiş ve taifemizden hiç kimse rüyasında bile böyle bir saraydaikâmet edememiştir. Padişahımızın gayrimüslüm ve müslüman tebaasına merhamet ve şefkatini işitirdik. Onun himayesinde mal ve can emniyeti vardır, derlerdi. Biz dağ adamı olduğumuz için itimat etmezdik. Bizler eski usulleri hep olageldiği gibi sürüp gidecek diye biliriz ve böyle can ve mal emniyetini işitir isek de itimat etmeyip hiledir deriz. Şükürler olsun, dağlardan kurtulup böyle yüce bir yere geldik ve buraları gördük. Bundan sonra dağlar hatırımıza gelmez ve gidin deseler bile gitmem. Evlatlarımı askere vereceğim, içlerinden hiç olmazsa birisi padişahın himayesinde adam olur ve ben de padişahın ömrü için sürekli dua ederim. Ben üç beş senedir Tanzimat’ı işitir, ama böyle olduğunu bilmezdim. Bilseydim üç beş sene önce Dersaadet’e gelirdim. Dersaadet’e gelmeyen adam adamdan değildir. İstanbul’un böyle olduğunu bilmezdim, şimdi bildim.”
- Sponsorlarımız -
Tanzimat devrinde Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde bir dizi ıslahat yapılmıştır. Yönetimde merkeziyetçi anlayış güçlenmiş, vilâyet meclisleri açılmış, düzenli maaşlı Osmanlı ordusu kurulmuş, nizâmiye mahkemeleri kurulmuş, medreseler yerine modern mektepler açılmaya başlanmış,dirlik sistemi kaldırılmış ve ağalık sistemine karşı toprak reformu yapılmaya çalışılmış ve vilâyetlerde vilâyetmatbaaları kurulmuştur. Bu ıslahatlar Kürt mirlerine olumsuz olarak yansırken modern mekteplerin açılması, Diyarbakır ve Elazığ gibi vilâyet merkezlerinde vilâyet matbaalarının kurulması zaman içinde bölgenin aydınlanmasına katkı sağlamıştır. Çünkü vilâyet matbalarında az bile olsa Kürtçe kitap ve risaleler de basılmıştır.
Eğitim sisteminde değişiklikler yapılmış, medreselerin yanında mesleki eğitim veren mektepler açılmıştır. Bu dönemde Anadolu’da, Erbil ve Süleymaniye’de Rüşdiye (Orta Okul) ve İdadi (lise) açılmıştır. Bu okullarda eğitim gören lise öğrencileri yükseköğretim için İstanbul’a gelmiş ve ilk Kürt aydınları bunlar arasından yetişmiştir.
Avrupa ülkeleri ve Rusya, Osmanlı coğrafyasında Erzurum, Bidlis, Musul, Bağdat gibi şehirlerde konsolosluklar açmıştır. Bu vesile ile Kürt coğrafyasına çok sayıda batılı diplomat, misyoner, istihbaratçı ve seyyah gelmiştir. Bunlar önce gayrimüslüm azınlıklarla, sonra Kürtlerle yakından ilgilenmiştir. Özellikle Rus oryantalistlerin Kürtler arasındaki faaliyetleri ve Kürt âlimleri ile olan ilişkileri iyi bilinmektedir. Bu konuya en somut örnek A. Jaba’nın Molla Mahmud Bazidi ile kurduğu ilişkidir. Hatta batılılar İstanbul’da Ermeni harfli Kürtçe İncil basmıştır. Yabancıların Kürtlerle yakından ilgilenmesi Kürtler arasında batılıları tanıma isteğini doğurmuş olmalıdır. Bazı aşiret ağaları ve mirler Avrupalılarla yakından irtibata geçmiş, onlardan hediye ve bağış almış, bazen de onlardan sığınma ve korunma istemişlerdir. Bu durum Avrupalıları Kürtlerle daha yakından ilgilenmeye sevk etmiştir.
1876 yılında İstanbul’da Kanunu Esâsi hazırlanmış, Meşrutiyet yönetimi kurulmuş ve ilk defa seçimler yapılmıştır. Meclis-i Mebusan seçimlerine Kürt halkını temsilen âyân ve eşraftan temsilciler İstanbul’a gitmiş ve yarı demokratikte olsa yönetime katılma imkânları olmuştur.
Sultan II. Abdülhamit tarafından Aşiret Mekteplerinin kurulmasıyla aşiret ağalarının çocukları eğitim amacıyla İstanbul’a götürülmüştür. Bu öğrenciler arasında çok az da olsa Kürtlük bilinci doğmuştur.
- Sponsorlarımız-
XIX. yüzyılın sonuna doğru İstanbul, Bidlis, Diyarbakır ve Süleymaniye çevresinde az sayıda Kürt aydını / âlimi yetişmiştir. Ayrıca sınırlı sayıda Kürt bürokrat, asker ve hukukçu yetişmiştir. Bu aydınlar XX. yüzyılda Kürtler arasında yenilik ve değişim hareketlerini başlatmıştır
1898 yılında Kahire’de Bedirhan ailesi “Kürdistan” adıyla ilk Kürt gazetesini çıkarmıştır. Kürdistan GazetesiOsmanlıcı çizgide yayın yapmış ve sınırlı ölçüde Kürtler arasında Kürtlük faaliyetleri başlamıştır.
İstanbul’a gelip devlet memuru olan Kürt Said Paşa, Mustafa Yamulki ve Halil Hayâli Bey gibi bazı Kürt bürokratlar da zaman içinde Kürtlük bilinci oluşmuş, Kürtlerin siyasal ve sosyal gelişimlerine katkı sağlamışlardır.
- Advertisement -
Kürt öğrenci ve bürokratların aydınlanmasında en önemli katkıyı İttihat ve Terakki Cemiyeti yapmıştır. 1889 yılında kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti imparatorluk içinde okuyan çok sayıda lise ve üniversite öğrencisi, gazeteci ve yazarı etkilemiştir. Abdullah Cevdet ve İshak Sukuti gibi bazı Kürtler cemiyetin kurulmasında ve siyasal mücadelenin başlamasında çok etkili olmuşlardır. Hatta Mikdat Mithat Bedirhan ilk Kürt gazetesi olan Kürdistan’ı bile İttihatçıların teşvik ve desteği ile çıkarmıştır. Bunların tesiri ile Kürt gençleri siyasete ilgi duymuş, padişah karşıtı, Meşruti mücadeleye başlamışlardır.
Sultan Abdülhamid tarafından Hamidiye Alayları kurulunca Kürt aşiretleri biraz olsun dizginlenmiş, disiplin altına alınmış ve resmi amaca uygun olarak bazı aşiret ağalarının “medenileşmesi” sağlanmıştır. Hamidiye Alaylarının isimleri 1908’den sonra Aşiret Alayları olarak değiştirilmiştir. Aşiret Alayları daha disiplinli hale getirilmiş ve nizami orduya dönüştürülmeye çalışılmıştır. Bir kısım aşiret ağaları II. Meşrutiyet devrinde bağımsız Kürt devleti kurmak için mücadele etmişlerdir. Balkan Savaşları başlayınca bazı Kürt aşiretleri vatan sevdası ile Balkan Savaşlarına katılmıştır. Bazıları da devlet tarafından savaş için teşvik edilmiştir. Naci Kutlay: “Böylece Kürtlerin kapalı dünyaları az da olsa genişleme imkânı buldu. Balkanlardaki olayları, diğer halkların Osmanlı Devleti karşısındaki konumlarını, İstanbul gibi büyük şehirler hakkında bilgi sahibi oldular” demiş ancak hangi aşiret savaşa katıldı ve nasıl bir etkileşim oldu örnek vermemiştir.
Bütün bu gelişmelere rağmen XIX yüzyıl boyunca Kürtler içe kapalı ve kısmen feodal olarak yaşamaya devam etmiştir. Yüz yıllık Osmanlı modernleşmesi Kürtler arasındaçok az etkili olmuş ve uyanışa ortam hazırlamıştır.
Kürt uyanışı daha çok 20. yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşmiştir. Bu uyanışta birçok unsur etkili olmuştur.Bunların başında II. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte ülkede özgür bir yönetimin kurulması diğer halklar gibi Kürtlerin de basın – yayın hayatına katılmalarına, cemiyet ve vakıflar kurarak örgütlenmelerine ve siyaset kanalı ile yönetime katılmalarına imkân ve fırsat hazırlanmıştır.
1908’de II. Meşrutiyetin ilanı ile Kanunu Esasi (anayasa) yürürlüğü girmiş, Meclis-i Mebusan açılmış ve İttihat Terakki Cemiyeti siyasi partiye (fırka) dönüşmüştür. Anayasalı ve meclisli bir yönetim kurmak için seçimler yapılmıştır. İttihatçıların baskıcı bir yönetim kurmaları üzerine 1909’dan itibaren istanbul’da başta Hürriyet ve İtilaf Fırkası olmak üzere çok sayıda siyasi parti kurulmuştur. İttihatçılara karşı mücadele eden bazı Kürt aydınları Hürriyet ve İtilaf Fırkasına katılmışlardır. Daha sonra Emin Ali Bey ve Mevlanzâde Rıfat Radikal Avam Fırkasını kurmuştur. Bu şekilde sınırlı bile olsaKürt aydınları siyaset yapma ve siyasi tecrübe kazanma imkânı bulmuştur.
1908’den itibaren seçimler yapılmış vekiller seçimlere partiler adına katılsalar bile Kürt ve Türk olarak değil Müslim gayrimüslüm kontenjanından katılmıştır. Dolayısıyla Kürtler adına hangi şehirden ne kadar vekil bölgesini temsilen seçimlere katıldı tespit etmek zor görünmektedir. Naci Kutlay Kürtler adına veya Kürt coğrafyasından seçilen ve meclise vekil olarak giren yirmi dokuz tane isim tespit etmiştir. Kendisi bazılarını tespit etmekte yanılmış olabilirim diyerek isimleri sıralamıştır. Bazılarını örnek olarak verelim. İlk sırada Konya’dan Kürdüzâde Hacı Mustafa Efendi, Süleyman Sudi (Beyazıt), Arvâsizâde Tevfik (Van), Seyid Taha (Hakkâri),Arif Efendi (Bidlis), Hacı İlyas Sami (Muş), Abdurrezzak Efendi (Siirt) Lütfi Fikri Bey (Dersim), Pirinçcizâde Arif Bey (Diyarbakır), Nureddin Bey (Siverek), Niyazi Bey (Ergani), Şeyh Saffet (Urfa), Hacı Said Efendi (Süleymaniye) ve Babanzâde İsmail Hakkı Bağdat milletvekilidir. Bu isimlerin çoğu şüphesiz aydın değil ama halk adına seçilmeleri, İstanbul’a gelmeleri ve mecliste siyasi faaliyetlerde bulunmaları bir siyasi kazanım ve tecrübedir. Mecliste bir Kürt grubu oluştu mu onu bilmiyoruz ama bu isimlerin bir kısmının aktif siyaset yaptıklarını biliyoruz.
Osmanlı Devleti’nin modernleşme döneminde devleti çöküşten kurtarmak ve güçlendirmek için her alanda reformlar / ıslahatlar yapılmıştır. Islahatlar daha çok askeri alanda yapılmıştır. Bu sebeple çok sayıda askeri lise ve harp okulu açılmıştır. Askeri okullara Kürt öğrenciler de kayıt olmuş ve eğitim görmüştür. Askeri lise ve harp okulunda okuyan öğrenciler arasında Abdullah Cevdet, İshak Sukuti, Kürt Mustafa Paşa (Yamulki, Nemrut Mustafa Paşa), Mehmet Emin Zeki Bey, Mehmet Şükrü (Sekban) Emin Feyzi Bey, Cibranlı Halit, Kemal Fevzi, Malatyalı Bedri ve Kadri Cemil Paşa gibi önemli Kürt isimler eğitim- öğretim görmüştür. Şüphesiz askeri okullar Osmanlıcı subaylar yetiştirmek için açılmıştı ama özellikle Harp Okulu öğrencileri kısa zamanda politize olmuş ve millyetçi düşünceler askeri öğrenciler arasında yayılmıştır. Askeri okullarda yetişen Kürt öğrencilerin Kürt milliyetçiliğinin doğmasında ve Kürt isyanlarının çıkmasında önemli rolleri olmuştur
1908’den itibaren İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidar olunca kuruluş döneminde belirlediği Osmanlıcı ve çok kültürlü politikayı terk etmiş otoriter ve Türkçü bir eğilim kazanmıştır. Özellikle 1909’dan sonra imparatorluğun bütünlüğünü sağlamak adına Arap, Kürt ve Arnavutların önde gelenaydınları yakın takibe alınmıştır. Sultan II. Abdülhamit döneminde çok ilgi ve itibar gören Kürt Şeyh ve emirleri gözden düşmüş ve dışlanmıştır. Kürtlerin İstanbul’da kurduğu cemiyetleri ve dergileri kapatılmıştır. Seçimlerde İttihatçı adayların kazanması için baskı ve hileler yapılmış ve halk iradesine müdahale edilmiştir. Devletin Osmanlı Devleti olmaktan çıkıp yavaş yavaş Türk devleti olma yoluna girmesi Kürt şeyh ve aydınların tepkisine sebep olmuştur. Buna rağmen İttihatçılar Kürtlerden gelen talep ve tepkileri dikkate almayınca Kürt ağa ve şeyhler isyan etmiştir. Mesela Bitlis’te Molla Selim, Bahdinan’da Abdüsselam Barzâni ve Süleymaniye’de Said Berzenci isyan etmiş ve isyanlar sonucuidam edilmişlerdir. Bu infazlar Kürt halkının İttihatçılara olan öfkesini artırmış ve Osmanlı dışı çözüm arayışlarını hızlandırmıştır. Kısaca Osmanlıcı Kürtleri milliyetçi olmaya zorlayan en önemli unsur İttihatçıların baskıcı politikası olmuştur. Sanki Kürt aydınlar Türklerle birlikte yaşama ümidi kalmayınca mecburen Kürtçü olmuşlardır.
Yukarıda sayılan olumlu veya olumsuz etkenlerle 1900-1925 yılları arasında Kürt aydınlanması başlamış ve Kürt milliyetçiliği doğmuştur. Ancak bu aydınlanma az sayıda aydınla sınırlı kalmıştır. Ulusal bir Kürt hareketine dönüşmemiştir. Kürt toplumunun öncülüğünü şeyhler ve ağalar yapmaya devam etmiştir.