YAKUP EMRAH
Frantz Fanon, 20. yüzyılın en etkili anti-kolonyalist ve anti-rasist düşünürlerinden biri olarak kabul edilir. 20 Temmuz 1925 tarihinde Martinik adasında doğan Fanon, kendisi de bir sömürge olan bu bölgedeki deneyimleri ve gözlemleriyle anti-emperyalist bir perspektif geliştirdi. Tıp eğitimi almasının ardından Cezayir’e gitti ve Cezayir Bağımsızlık Savaşı’na aktif olarak katıldı. Fanon’un “Siyah Deri Beyaz Maskeler” ve “Yeryüzü Lanetlileri” gibi eserleri, post-kolonyal teorinin önemli metinleri olarak kabul edilir.
Fanon’un eserlerinde, Batı emperyalizminin ve sömürgeciliğin insanların kimliklerini, kültürlerini ve psikolojilerini nasıl etkilediğini açıkça görebiliriz. “Siyah Deri Beyaz Maske”, siyah bireylerin beyaz hakimiyetinin etkisi altında kendilerini nasıl başka bir kimlik ve kültürle özdeşleştirdiğini ve bunun sonucunda iç çatışmalar yaşadıklarını ele alır. Fanon, beyazların siyah insanları aşağıladığı bir toplumda siyah bireylerin kendi kimliklerini yeniden inşa etmeleri gerektiğini savunur.
- Sponsorlarımız -
“Yeryüzü Lanetlileri” ise Fanon’un Cezayir’deki deneyimlerine dayanır. Fanon, Cezayir’deki sömürgecilik rejimine karşı direnişin yanında, anti-kolonyalist bir psikoloji ve direniş teorisi de sunar. Kitap, sömürgecilik altındaki insanların, direniş yoluyla özgürlüklerini elde etmek için psikolojik ve fiziksel olarak nasıl savaşmaları gerektiğini anlatır. Ayrıca Fanon, siyahların beyazlara karşı öfke ve şiddet duygularını analiz eder ve bunu kurtuluş mücadelesi için bir araç olarak görür.
Frantz Fanon’un düşünceleri, sadece entelektüel tartışmalara katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda sömürgecilik ve ırkçılıkla mücadele eden birçok hareketin de ilham kaynağı olmuştur. Fanon, kurtuluşun mümkün olduğuna, insanların kendi kaderlerini tayin etme hakkına ve ırkçılıkla mücadelenin birleşik bir çabaya ihtiyaç duyduğuna inanıyordu.
Frantz Fanon’un düşünceleri, sömürgecilik sonrası dünyada hala büyük bir etkiye sahiptir. Onun teorileri, post-kolonyalizm, ırksal kimlik politikaları ve anti-emperyalist mücadeleler gibi alanlarda tartışmaları beslemeye devam etmektedir. Fanon, insanların eşitlik, adalet ve özgürlük için mücadele etmeleri gerektiğine dair önemli bir çağrı yapmış ve kendisini sömürgecilik ve ırkçılığa karşı mücadele eden bir ilham kaynağı haline getirmiştir.
Cezayir Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde Fanon
Frantz Fanon, Cezayir’deki yaşamı boyunca hem kişisel olarak hem de siyasi olarak önemli deneyimler yaşamış bir figürdür. 1950’lerin sonlarında Cezayir’e giden Fanon, Cezayir Bağımsızlık Savaşı sırasında aktif bir şekilde Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) hareketine katıldı.
Fanon, psikiyatrist olarak görev yaparken, Cezayir’deki Fransız sömürge yönetiminin Cezayir halkına uyguladığı baskıları ve ayrımcılığı gözlemledi. Cezayir’deki görevi sırasında, psikolojik travma yaşayan Cezayirlilerin tedavisinde çalıştı ve bu deneyimleri onun ilerideki düşünsel ve siyasi çalışmalarını şekillendirdi.
- Sponsorlarımız-
Cezayir’deki deneyimleri, Fanon’un düşüncesinin merkezinde yer alan iki önemli kavramın ortaya çıkmasını sağladı: Anti-kolonyalizm ve anti-emperyalizm. Fanon, Cezayir halkının sömürgeci zulme karşı direnişiyle yakından ilgilenirken, sömürgecilik altındaki insanların psikolojik ve toplumsal acılarını analiz etti. Ona göre, sömürgeciliğin insanların kimliklerini, kültürlerini ve psikolojilerini nasıl etkilediği önemli bir konuydu ve Cezayir’deki deneyimleri bu analizi desteklemekteydi.
Fanon, Cezayir’deki sömürgecilik karşıtı mücadelede aktif bir rol oynadı. Savaş sırasında Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin psikolojik ve moral desteğini sağlamak amacıyla Cezayir’de psikiyatrik hizmetler sunan bir hastane yönetti. Aynı zamanda Cezayir devrimcilerine ideolojik ve siyasi eğitim vermek amacıyla FLN’nin yayın organı olan “El Mücahid” gazetesinde yazılar yazdı.
Frantz Fanon’un Cezayir’deki yaşamı, onun anti-emperyalist ve anti-kolonyalist düşüncelerinin olgunlaşmasına ve teorik çalışmalarının temelini oluşturmasına yardımcı oldu. Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın sonunda Cezayir’in bağımsızlığını kazanmasıyla Fanon, Cezayir’de kısa bir süre hükümet görevlerinde bulundu, ancak kısa süre sonra kanserden hayatını kaybetti.
- Advertisement -
Frantz Fanon, Cezayir’deki yaşamı boyunca sömürgecilik karşıtı mücadelede önemli bir figür olarak tanındı. Cezayir’deki deneyimleri, onun düşüncelerinin temelini oluşturdu ve post-kolonyal teoriye büyük bir etki yaptı. Fanon, Cezayir’deki yaşamı boyunca sadece bir devrimci değil, aynı zamanda bir entelektüel ve aktivist olarak da önemli bir rol oynadı.
Frantz Fanon ve Jean Poul Sartre İlişkisi
Sartre, Fanon’un “Yeryüzü Lanetlileri” adlı kitabına önsöz yazarak destekledi ve onun düşüncelerini yaymaya yardımcı oldu. Sartre, Fanon’un analizlerini ve teorilerini önemsedi ve bu çalışmaların emperyalizm, ırkçılık ve sömürgecilikle mücadele eden hareketler için önemli bir rehber olduğunu düşündü.
Sartre, Fanon’un kurtuluş mücadelesinde şiddeti desteklemesine rağmen, Fanon’un bu yaklaşımını anlamaya ve meşrulaştırmaya çalıştı. Sartre, Fanon’un şiddeti bir kurtuluş aracı olarak görmesini, sömürgeciliğin şiddet içeren baskılarına karşı ezilenlerin öfkesini ifade etme yolunu olarak değerlendirdi.
Bu destek ve işbirliği, Sartre ve Fanon arasında bir entelektüel ilişki ve etkileşimin olduğunu gösterir. Sartre, Fanon’un düşüncelerini dünya çapında daha geniş bir kitleye duyurmak için çaba harcadı ve onun fikirlerinin yayılmasına katkıda bulundu.
Jean-Paul Sartre ve Frantz Fanon’un ilişkisi, sömürge sonrası dönemde anti-kolonyalizm ve anti-emperyalizm mücadelesi veren entelektüeller arasındaki dayanışmanın bir örneğidir. Bu ilişki, hem Fanon’un düşüncelerinin yayılmasına katkıda bulunmuş hem de anti-emperyalist hareketlere ilham kaynağı olmuştur.
Fanon ve Ali Şeriati Dostluğu
Paris’te kaldığı süre boyunca (1959-1964) Ali Şeriati, Fanon’un hem şahsıyla hem de eserleriyle tanışma fırsatı buldu. İranlı devrimci, yurtsever ve demokrat bir kişilik olarak, İran petrollerinin millîleştirilmesini öngören hareketin lideri olan Musaddık’ın başını çektiği Milli Cephe’nin üyesiydi. Şeriati, Louis Massignon (1883-1962) ve Jacques Berque’den (1910-1995) İslam Bilim; Georges Gurvitch (1894-1964) ve Henri Lefebvre’den (1901-1991) sosyoloji dersleri aldı. Sartre ve Merleau-Ponty aracılığıyla, fenomenoloji ve varoluşçuluk gibi felsefî akımlarla ilişki kurdu.
Bu yıllar boyunca Cezayir savaşına tanıklık edildi. Şeriati, Cezayir halkının ve FLN’nin mücadelesine zerre tereddüt etmeden destek oldu. Bir keresinde Şeriati, Cezayirli bir berber salonunda iken bir FLN üyesiyle tanıştı ve Paris’teki ağın parçası olan bu kişi, Şeriati’nin öğrenci odasını kullandı. Bu temas ve işbirliği sayesinde Şeriati, dönemin tüm devrimci yazınını, sonrasında Üçüncü Dünyacılık teorisinin önemli çalışmalarını okuma imkânı buldu. (Bu eserler arasında onu bilhassa Ferhat Abbas’ın Sömürgenin Gecesi ile Ammar Avzagani’nin En İyi Kavga isimli çalışmalar etkiledi. İki kitabı da Julliard Yayınevi yayınlamıştı.)
Fanon’u bizzat tanıyan Şeriati, onun eserlerini Farsçaya tercüme edip İran’daki aydın cenahına takdim etmeye çalıştı ve arkadaşlarını bu tercüme faaliyetine katılmaya teşvik etti. Sartre’ın önsözünü kaleme aldığı Yeryüzünün Lanetlileri’ni Farsçaya tercüme etti. Sonrasında Cezayir Devrimi’nin Beşinci Yılı’nı tercüme etmeye başladı, ama çalışmayı tamamlayamadı. Yeryüzünün Lanetlileri tercümesi ardından, başka isimlerle veya tek başına yaptığı bir dizi tercüme çalışmasına imza atıldı. O süreçte Fanon’la temas kurdu ve kendisiyle mektuplaşma sürecine girmek için adım attı. Lâkin Fanon, 6 Aralık 1961’de, henüz otuz altı yaşında iken vefat etti. İki yılı aşkın bir süre sonra da, Mart 1964’te Şeriati Fransa’dan ayrıldı.
İslam Bilim çalışmasında okurlara hitaben kaleme aldığı önsözde (Complete Works, Sayı. 30, s. 6-7) Şeriati, Fanon’un bir sözünü aktarıyor. Şeriati, Fanon’un Mücahid gazetesinin bürosundan 1961 yılında kendisine gönderdiği mektubuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Bu giriş bölümünde kurduğumuz muhabbetin sonunda sizlere herkesin korkudan sindiği o günlerde en güzel kahramanlıkların altına imza atmış isimlerden biri olan dostum Frantz Fanon’un ömrünün o son deminde bana yazdığı mektubundan bir pasaj okumak istiyorum.”(1)
İslam (dünyası), Asya’nın büyük bir kısmında ve tüm Afrika’da Batı ve sömürgecilikle mücadele etmiştir. Bu iki düşman, onun bedenine ve ruhuna onulmaz yaralar açmıştır. Dolayısıyla İslam, Batı ve sömürgeciliğin nefretine tek başına direnmek zorunda kalmış, her ikisini de başka her şeyden daha fazla korkutmuştur. İslam konusunda seninle aynı hissiyata sahip değilsem de ben bile Üçüncü Dünya’da (izninle belirtmek gerek ki ben, Yakındoğu ve Ortadoğu demeyi tercih ediyorum) İslam’ın alternatif teşkil edecek ideolojik ve toplumsal güce, sömürgecilik karşıtlığı konusunda gerekli kapasiteye ve Batı karşıtlığı vasfına sahip olduğuna dair tespitini en az senin kadar ısrarla dile getirdiğimi belirtmeliyim.
Umarım sizin o hakiki aydınlarınız, halk kitlelerini bilinçlendirirler ve onları Avrupa’dan gelen zehirli ve şüpheli fikirlerin, yöntemlerin ve çözümlerin cazibesine ve Batı’nın saldırısına karşı verdikleri o savunma savaşı dâhilinde seferber etmeyi bilirler. Umarım sizin hakiki aydınlarınız, Müslüman toplumlarında ve zihinlerde saklı olan o muazzam kültürel ve toplumsal kaynaklardan kurtuluşa yazgılı bir bakış açısı üzerinden istifade edebilirler ve Müslüman Doğu’nun bitap düşmüş bedenine bir ruh üfleyebilirler. Bu görevin ifa edilip edilmeyeceği sana ve arkadaşlarına kalmış. Zahirde görünenin aksine, bu yönde ortaya koyduğunuz çabaların, benim dile getirdiğim, üçüncü dünyaya ait bu ülkede birleşik ve ahenkli millet inşa etme hedefiyle uyumlu olduğuna hiç şüphe yok. Zira bizi bir araya getiren şey sayesinde, bugün söz konusu yaklaşımı belirlediğim ülküye doğru atılmış büyük bir adım olarak görüyorum.
Ama gene de bir yandan da mezhepçi ve dinî ruhun diriltilmesinin, her ne kadar henüz ulaşılması zor bir hedef olsa da, bu zaruri birlik sürecine mani olacağı ve hâlihazırda mevcut olmayan milleti, en iyi hâliyle “oluşum hâlinde olan milleti” onun için ideal kabul edilen gelecekten mahrum bırakacağı kanaatindeyim. Dolayısıyla, Fransa’nın kültürel sömürgeciliğine karşı mücadelede etkin ve önemli katkılar sunan ve saygıyı hak eden Mağrip Uleması Birliği’nin dürüst üyelerinin çabaları, beni hem korkutuyor hem de üzüyor.
Gelgelelim sen, dinî ruhun yeniden doğumu ile ilgili yorumlar dile getiriyorsun, bugün içteki çatışmalar veya felç edici gelişmelerin rahat yüzü göstermediği bu büyük gücü seferber etmeye çalışıyorsun ve bunu da yabancılaşmanın, kişiliksizleşmenin tehdit ettiği insanlığın büyük bir kısmını özgürleştirme gayesiyle yapıyorsun. Lâkin İslam’a dönüş, bir tür geriye çekilme yöntemi olarak, seni Afrika milliyetçiliğini diriltmeye çalışan Senghor, Jomo Kenyatta, Nyerere ve Katib Yasin’in açtığı yola ya da Henri Alleg’in klasisizmi yenileme çabasına tanıklık eden yola sokuyor. Bence her ne kadar ikimizin yolu ayrı olsa da, hatta bu iki yol birbiriyle çelişse de yollarımızın ileride insanların daha iyi bir hayat sürecekleri o güne dek bir biçimde kesişeceğine kesin olarak kaniyim.
- İştiraki Dergisi-Fanon’dan Ali Şeriati’ye Mektup