ÖMER ULUÇAY
Kimlik ikidir: ‘Fiziki kimlik’ ve ‘Kültürel kimlik’. Fiziki kimlik doğuştandır ve kaynağı gayb’tadır, düzenleme olamaz ancak seçme yapmak ve olacağı kısmen belirlemek olasıdır(evlilikler). Kültürel kimlik kazanılır ve değişir, şahıs bunu yapar. Din kültürel kimliğin en önemli unsurudur.
İnsanın tabiatında bencillik/zulüm vardır. İnsanlığın en eski meslekleri olarak; şakilik/ ğasp, dilencilik ve fahişelik bildirilmektedir. Bu uğraşılar, toplumsal yaşamı tehdit ederler. Ahlak, nesil bozulur, insanlar açlık çeker onurunu koruyamaz, güvenlik kalmaz, zorbalık egemen olur.
Bu kaosu önlemek için Din vardır. Önce insan ve sonra din vardır(akıllı içindir). Din; ezilenler içindir, birlik, dayanışma, güvenlik, adalet ister, bunu temin için kurallar koyar.
- Sponsorlarımız -
Mazlum inancında din; kuvvet, kudret, adalet, umut, sevgi ve barış, toplumsal nizam olur. Ancak hükümdar- zorba da aynı dine girince, aynı safta durup, aynı duayı yapınca, aynı renge boyanıp kendi türküsünü söyleyince iş değişmektedir.
Bu noktada din, egemenin elinde kılıç/kalkan olmaktadır, iktidarını din ile savunmakta, sömürüsünü dine dayandırmakta ve kılıç ile “fetih”ler yapmakta “Haçlı seferleri” düzenlemektedir. Din, egemenin silahı, zulmün koruyucusu yapılmaktadır. Artık din, egemenin elinde bir silah olmuştur ve mazlumun elinde “dua” kalmıştır. Mazlum insan, maddeten-manen kuşatılmış olmakta ve güdülenmektedir.
Bu duruş, dinin varlığına, özüne aykırıdır. Din; güven, umut, kurtuluş, barış ve sevgi iken; devletleşip amaç değiştirmiştir, zulme, sömürüye, işgal ve istilaya araç yapılmıştır. Din, insan ile Tanr’ısı arasına sıkışmıştır, “sen duanı yap” denilmiş, adalet umudu-isteği kaybolmuştur.
Aynı din içinde, toplumdaki sınıfların din anlayışları da farklı ve hatta zıt olmuştur. Maddiyat ve şan savaşları, din adına yapılıp kutsallaştırılmış, ölenler “şehit” ve kalanlara “gazi” denilmiştir. Böylece, bireysel kemalat, güvenlik ve ümitvar olmak; yerini işgal, istila ve ganimete bırakmıştır. Maddi dünya egemeni, dini idaresini korumak için yönlendirmekte ve bazı din adamlarını bununla görevlendirmektedir.
Dinde tahrifat budur. Bu şekilde oluşan gelenek/koza içinde öz, donup kalmaktadır. Hâlbuki Kur’an-da bir Sure’ye isim olan Nahl/Balarısı örneği vardır. Bu örnek dinde yenileşmenin örneğidir. Arı çevrenin özüyle ve hüneri, kudretiyle bal yapmaktadır. Bu gerçek, toplumların ve insanların aynasında farklı görüntüler verir. Nitekim dinsel inanlar toplumlara göredir. Ağaç; eskiyi gövdesine katarak ve yenisine gelişme imkânı vererek dallanmakta, çiçek açıp ürüne durmaktadır. Dalsız, yapraksız ağaç yararsızdır. Çınar eski ve güçlü bir ağaçtır, fakat meyvası yoktur.
- Sponsorlarımız-
Vicdan sahipleri, gerçekler dinin aslına rücu etmesini, temel insani isteklere varmasını istemektedirler. Dinde akıl, rehberdir, pusuladır, asıldır. Aklın çözemediği sorunlar, fikirler vardır ve bunlar için zaman içinde çeşitli faraziyeler ileri sürülmüştür. Bu saha “mümkün” iklimidir. Var-yok eşit ağırlıktadır, ğayb’dir. Herkesin nazariyesi, özüne zıt olmadıkça geçerlidir, makbuldür, kutsaldır.
Esasında din ‘Bir’dir, bilenler şartlara göre sayısını arttırmışlar. Görülen farklılıklar insanlığın ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. İlkel-modern, semavi-insani, iptidai-gelişmiş ayırımı “dinci”lerin sınıflandırmasıdır. Çok sayıdaki dinlerin olması, Bir’i Çok’lamasıdır (vahdet-kesret). Arada bir üstünlük yoktur, “herkesin ayranı tatlıdır”. Her insan inancını yaşamak, ona sadık kalmak, tehlikeyi savuşturmak, nesline miras bırakmak istemektedir. İnsanlar, çeşitli, varlık çeşitli, şartlar farklı, dinler de farklı ve fakat gerçek olacaktır. İnsanın ve toplumun rızalı seçmesi dini inanç için esastır.
Önce insan. Din ve Tanrı insan içindir.
- Advertisement -
Sonuç olarak din sömürü ve zulme karşıdır, adalet, güvenlik ve barış ister. Ama nerde…
Umut güzeldir, yaşatır.
Yakında yayınlanacak “Din ve Zulüm: İnsan Hakları ve Darbeler” adlı kitabından…